Asker ve AKP: Suriye'de eksen kayması mı?

18 Haziran’da bu köşede yayınlanan “Tel Abyad: İçeride ve dışarıda koalisyon” adlı yazıyı şöyle bitirmiştik: “Tel Abyad, devletin Kürt sorununa bakışından Suriye politikasına, Kürtlerin Suriye siyasetinden Suriye’nin Kürt siyasetine, HDP’nin “Türkiyelileşmesi”nden, kimin kimle koalisyon yapacağına uzanan yelpazede, geniş bir etki yaratacak; bunu, kısa zamanda ve hep beraber yaşayarak göreceğiz.”

Ardı ardına yaşanan gelişmeler yazıda sözünü ettiğim “Tel Abyad etkisi”ni doğrulamışa benziyor.

Bu noktada söylenmesi gereken şey şudur: Tel Abyad’dan sonra, Türkiye’nin Suriye’de bir maceraya girişmesi, düne göre çok daha güçlü bir olasılık haline gelmiştir; çünkü bu sefer mesele “Esad’ı devirmek” değil, “Rojava’da şekillenen Kürt devletini engellemek”tir.

Üstelik şimdi karşımızda “Esad rejimini devirmek” mevzunda olduğu gibi sadece AKP’nin yeni-Osmanlıcılığı yoktur; askerde temsil edildiğini söyleyebileceğimiz “kadim devlet aklı” da, ilk kez Suriye başlığında AKP’yle ortaklaşmış durumdadır.

Düne kadar asker, AKP’nin emperyal fantezilerine karşı “aklıselim”i temsil eden bir pozisyondaydı ve Türkiye’nin Esad’ı devirmek adına Suriye’ye girmesinin önündeki en büyük engeldi; oysa şimdi mesele Esad değil, müstakbel bir Kürt devleti.

Asker, Suriye’de ABD’nin bombardıman desteğiyle “birleşik” bir Kürt coğrafyası oluşturulduğunu ve bunun eninde sonunda sınırın bu tarafını da etkileyeceğini düşünüyor. Hem geçmişten bugüne ulus-devlet ideolojisinin taşıyıcısı hem de PKK’yle savaşın tarafı olması nedeniyle de, Suriye başlığında ilk kez AKP’yle aynı noktaya gelmiş görünüyor.

Üstelik asker, uzun zaman sonra yeniden dış politikada “aktif” bir pozisyon içerisine giriyor ve AKP’ye, yapılacak operasyonun meşruiyetinin sağlanması için Suriye’deki pozisyonunu değiştirmesi gerektiğini söylüyor.

Buna göre Türkiye, bir dengeleyici olarak Rusya ve İran’la diplomatik ilişkilerini geliştirmeli, Şam’la ise bütünüyle kopmuş ilişkileri yeniden başlatmak için kimi girişimlerde bulunmalı; çünkü bunlar yapılmazsa böylesi bir operasyon Türkiye’nin aynı anda IŞİD, PKK, ABD, Rusya, İran ve elbette ki Suriye’yi karşısına alması anlamına gelecek.

Peki AKP’nin “yeni-Osmanlıcı” Suriye siyasetinde böylesi bir “eksen kayması” mümkün mü?

Durdurulan silah yüklü TIR’ları hatırlayarak söyleyecek olursak, AKP en başından beri Suriye’deki bütün yatırımını cihatçılar üzerinden yürütülen “vekâlet savaşı”na ve Esad’ı devirme hedefine yaptı. Bu ise, ABD, İsrail, Suudi Arabistan ve Katar’la müttefiklik, Rusya ve İran’la ise hasımlık anlamına geliyordu.

Dostun ve düşmanın her an değiştiği Ortadoğu coğrafyasında her şey mümkün elbette ama -eğer niyet varsa- böylesi bir “eksen kayması”nın, hele hele kriz sinyallerinin iyiden iyiye arttığı ve Körfez sermayesine bağımlı bir ekonomik yapıyla çok kolay olmadığı söylenebilir. Kolay değildir ama yine de ekseni “restore edecek” birtakım hamleler gelecektir.

“Bir NATO ordusunun ABD izni olmaksızın Suriye’ye giremeyeceği” tezi ise genel itibariyle doğru olmakla birlikte fazlasıyla indirgemecidir. En bağımlı devletin bile özerk bir hareket alanı vardır ve dahası ABD, TSK’yı sahada görmek, yapabileceklerini test etmek ve ne kadar “kullanışlı” olup olmadığını anlamak isteyebilir.

Tüm bunlara bir de Sarayın “başkomutanlık ihtirası”nı ve savaş üzerinden iktidarını tahkim etme arzusunu da eklediğimizde, şöyle diyebiliriz sanıyorum: zamanın hızlandığı ve her şeyin mümkün olduğu günlerdeyiz; yaşanacakları izleyip göreceğiz.  

Önceki ve Sonraki Yazılar