Dimyat'a pirince giderken...

Provokasyon ile dezenformasyon birbirinin kardeşidir. Hükümetlerin yönetim güçlüğü çektiği karışık dönemlerde, devlet içindeki karşıt gruplar, tozu dumana karıştırıp iktidarı ele geçirmek veya üzerindeki etkilerini artırmak için ikisine de başvururlar.

12 Mart öncesi ve sonrasını anımsayalım. Devlet ve ordu içindeki bir grup, karşı gurubu tasfiye etmek ve onları destekleyen aydınları Ziverbey işkencehanesine tıkmak için, “Bulgaristan’a uçak kaçırma, Boğaz Köprüsüne, İstanbul Kültür Sarayına, Marmara gemisine, Eminönü araba vapuruna sabotaj” masalları uydurdu.

Aynen “Balyoz tasfiyesindeki” masallar gibi.

5 Haziran 1977 seçimleri öncesini anımsayalım.

“Silahlı Kuvvetler Birliği” adlı cunta, Ecevit’i tek başına iktidar yapabilecek olan seçimi önlemek istiyordu.

Kanlı 1 Mayıs katliamı, Sirkeci Garı ve Yeşilköy Havaalanı patlamaları, Ecevit’e Çiğli’de suikast girişimi peşpeşe geldi.

Ecevit’e Taksim mitinginde suikast yapılacağı ihbarı Başbakan Demirel tarafından açıklandı. Cunta tasfiye edildi, seçim yapıldı.

“Benzetmek gibi olmasın !”
diyelim ama, yaşadığımız günler, o günleri anımsatmıyor mu?

AKP’nin hayaller üzerine kurulmuş Ortadoğu politikası iflas etti. ABD ve Batının İran’la uzlaşması dengeleri değiştirdi. Artık Esad’ı devirme düşü yıkılmış bulunuyor.

Davutoğlu, operasyonlarla ilgili olarak, bir yandan Barzani’ye bilgi veriyor, bir yandan da “Şam rejimine bilgi vermemiz söz konusu bile değil” diyor. Ama bu sözler yeni Osmanlı düşünün iflasını gizleyemiyor. Çünkü yabancı basın, Türk Ordusundan bir generalin Şam’a gidip IŞİD’e karşı işbirliği görüşmesi yaptığını haber veriyor.

Çok başlı yönetim zor durumda. Devletin bir bölümü koalisyon isterken, diğer bölümü “ya savaş, ya seçim” dayatması yapıyor. İstihbarat ve güvenlik güçleri içindeki klikler, bu karışıklığa uygun biçimde mevzileniyor.

Urfa Emniyet Müdürü, Ceylanpınar’da iki trafik polisine pusu kurulmasıyla ilgili olarak Cemaat-PKK işbirliğinden sözediyor.

“İstihbarat örgütündeki bir grubun kontrolünde olan IŞİD hücrelerinin devreye sokulduğunu”
anlamak için Fuat Avni okumaya gerek yok.

Zaten Fuat Avni’nin kendisi ve twitter’da yazdıkları bile devletteki çok başlılığın bir kanıtı. AYM’nin dershaneler kararı ve bu kararda “Güllerin savaşının” etkisinin konuşulması ise çok başlılığın başka bir kanıtı.

Tek başına iktidar olamamanın sıkıntısını yaşayan AKP’nin “yeni Osmanlı” kanadı, Batılı koalisyonun IŞİD ile mücadelesine katılmaya “kerhen” razı oldu.

7 Haziran’da başkanlık hevesi reddedilmiş olan bu kanat, bu yüzden girişmek zorunda kaldığı operasyonlara Kürt sorununu da ekledi.

Cuma namazından çıkarken söylenen “işler çığırından çıktı. İç güvenlik yasasının uygulanmasında güvenlik zaafiyeti var” formülasyonu “ya savaş, ya erken seçim” zorlamasının başka bir ifadesi.

Bir taşla birkaç kuş vurma, “dış ve iç savaş” masalını erken seçim malzemesi yapma çabasının ifadesi. Seçimde şoven Türk milliyetçiliği yapılarak MHP’nin, seçim barajı düşürülerek Saadet Partisi’nin, kurulacak yeni Meclis’teki AKP grubunun içinde eritilmesi amaçlanıyor.

Bütün bu oyunlar için provokasyonla dezenformasyonun birleşmesi gerekiyordu. Gereken senaryo sahneye koyuldu. Ama, iktidar mücadelesi için ülkenin geleceğini tehlikeye sokanlar, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olunabileceğini unutmamalıdırlar.

Basın Bayramı!

24 Temmuz “Basın Bayramı”nda gazetecilik bir kurban daha verdi.

Gazeteci yazar Kadri Gürsel Milliyet’ten kovuldu.

Sarayla ilgili yazdığı bir tweet, “grubun yayıncılık anlayışı ve sorumluluğuyla ters düşüyormuş!”

Bu acı olayla ilgili olarak gazeteyi “sahibinin sesine” devreden “amiral gemisi”nden çıt çıkmadı. Ne kadar övünseler yeridir.

25 yıl önceki ölümü bu bayrama denk düşen değerli dostum ve meslektaşım Örsan Öymen’i saygı ve sevgiyle anıyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar