Yanlış bazen 'doğru' söyler!

Geçen haftayı yine Viski ve Cihangir tartışmasıyla geçirdik. En yaratıcı tepki: JB viski markasının "Biji" olarak okunmasını öneren paylaşımdı.

Son üç yıldır solu sosyalistleri eşitlemeye çalışan bir cümle var. Direkt o zamanın başbakanı RTE'nin ağzından çıkıyordu: “Boğazda viski içen solcular”.

Evet yanlışın doğrusundan başlayalım o zaman.

Koca bir sosyalist hareketi ipoteklemeye çalışan bu cümlenin tümüyle yanlış olduğunu söyleyemeyiz. Sorun viski ya da rakı değil.

Tayyip bir dönem kullanmasını iyi bildiği gurmeleren bahsediyor ve kendince ihbar ediyordu. Bizim en iyi bildiğimiz gurme, bu konuda cilt cilt kitapları olan Murat Belge'ydi her zaman...

Balık, havyar, şarabın en iyisini bilirdi... Sorunumuz Belge'yle; yoksa Boğaz ile malzemenin kendisiyle sorunumuz yok.

Yine unutmayalım; Tarabya'da viski içmek 1950'lerden itibaren burjuvazinin sinematografik imgelerindendir. Öyleyse bu imge neden bu kadar kolay ısıtılıp sosyalistlerle eşitleniveriyor.

Tuhaftır Aydın Doğan'ın Bodrum'daki yatında viski içen Ertuğrul Özkök ve Ahmet Hakan ile aynı yerde duruyor görünüyoruz.

Sağduyu düzleminde vatandaş için uygun bir kanı bu...

Bahçeli onun için atlıyor vagona.

Şu bir gerçek: 2013 Gezi kalkışması, daha önce bir araya gelemeyecek birçok dinamiği ortak bir paydada buluşturuyormuş gibi göründü...

Bakın göründü diyorum. Cümle açık....

Tayyip'ten kurtulmak her şeyin ortak mazeretine dönüştü.

Cihangir'in sık sık ihbar edilmesine de alıştık. Gezideki direniş; semtin sosyolojik dokusu bunu anlaşılabilir kılıyor. Cihangir 1991 sonrası hızlı bir dönüşüm geçirerek entelektüel, yazar, sinemacı, sanatçı, reklamcı veya gazeteci gibi mesleklerin yoğunlaştığı bir semt haline dönmüştü.

Bu 1990'larda yükselen hizmetler sektörünün getirdiği bir mekansal dönüşümün sonucuydu aynı zamanda.Semtin bu özgürlükçü havasına daha sonra öğrenciler, yabancı uyruklular ve de Hipster'lar dahil oluverdi. Semt neredeyse her kafesinde projelerin piştiği bir yorgunlukla anılmaya başlanmıştı.

Dediğim gibi burası anlaşılabilir;ayrıca semt iktidarı ürküten farklı cinsel kimliklerinde göreli bir özgürlük alanıydı.

Gerek MHP'nin, gerekse AKP'nin bazen “üzerinden uçak geçirelim” tepkileriyle azan Cihangir ihbarında gözden kaçırılan önemli bir nokta var.

Hatırlayalım geçmişte Kandil'den Karayılan Kürt hareketi üzerindeki Cihangir etkisini ihbar edivermişti.

Cihangir bir tarafıyla orada yaşayanlar ya da Gezi direnişinin ötesinde, AKP'ye uzun süre payanda olmuş; cürmünden fazla yer yakmış olan sol liberalizmin de coğrafi kodlaması oluyor. AKP'nin uzun süredir el üstünde tuttuğu bu sol liberal tayfanın kendinden uzaklaşmasından rahatsız.

Kolay kullanılabilen bir aktör elinden uçuvermişti. Hıncı biraz da bundan yüksek. Gezi sonrası dağılan sol liberal bloktan birçok yüz, müthiş bir kıvrakla herkesten fazla solcu olup; Birgün'den Bugün'e, Cumhuriyet'e köşesini tutuverdi çünkü.

Sosyalist soldaki HDP tedirginliğini anlamak mümkün. HDP bir tarafıyla Birikim, Radikal İki, Taraf salınımlarından sersefil çıkmış ve deklase olmuş, AKP'nin yüzüstü bıraktığı sol liberal camianın toplandığı bir fanusa dönüştü.

Geçen gün Hakan Gülseven güzelce özetledi durumu. Ama bence eksik ve dikkat etmek gerekiyor. Bu atıkın kendisi HDP'ye dönük potansiyel “beyaz” hınçla buluşmamalı.

İşte burası önemli!

Yoksa viski üzerinden, tam tersi ürkmüş bir tepkiyle buluşulabiliyor.

Aslında lafı hiç dolandırmayalım...

Gezi sonrası salınımlar, gerilimler ve MHP ile aynı sayıda bir HDP çoğunluğu ile eşitleniverdi... Hiç karmaşık değil aslında. 80'e 80...

Sanki tarihin bir ironisi. Örneğin biri 81 değil! Tarihte bazen bu tür alegoriler çok şey anlatır.

Bugün parodi bir sosyal medya adresi olan ANAP'a dönmemesini sadece Kürt hareketinin yükselişinde ve cenazelerinde bulan bir hareket ile aynı milletvekili sayısı.

HDP'siz bir Türkiye ve bölge siyasası düşünülemez. Bu çok açık duruyor önümüzde.

Siyasal salınımlar dolayısıyla HDP'ye kapaklanmış, hatta parti yönetimine girmiş “yamalı” sol liberallerden dolayı, zeten çelişkili olan koca bir halk hareketini yanlış değerlendirmemeliyiz. Burası hassas bir nokta gerçekten.

Teoride haklı olmanın maliyeti siyasetsizlik olmamalı...

Önceki ve Sonraki Yazılar