​Döngüden çıkış için…

Erdoğan, seçim kampanyasını “400 milletvekili verin bu işi huzur içinde halledelim” diyerek açmıştı. Sonra, hedefini “tek başına AKP hükümeti” olarak revize etti.

AKP’nin tek başına iktidar olmasının tek yolunun HDP’yi baraj altına itmek olduğunu gördü ve “çözüm” masasını devirdi.

7 Haziran’dan çok önce, Erdoğan’ın müttefiklerini değiştirmekte olduğunu, cemaat ve liberallerden uzaklaşırken, Türk-İslam sentezini yeniden parlatarak milliyetçilere ve TSK’ya yaklaştığını yazmıştım.

Yeni rejimin yerleşip kurumsallaşmasının buradan geçtiğini, kendisini düşürmek isteyen “iç” ve “dış” güçleri ancak böyle etkisizleştireceğini düşünmüştü.

Seçim sonrasında yaşananlar, silahların ateşlenmesi, Türkiye’nin yeniden şiddet ve kan günlerine dönmesi, esas olarak bu siyasal yönelişin sonucudur.

Seçimi kaybeden “atanmış” AKP’nin iktidar olmayı sürdürebilmesinin “sırrı”nı da burada aramak gerekiyor.

***

AKP, seçmen ya da halk iradesine dayanarak değil, MHP ile ve yeni rejime angaje NATO’cu komutanlarla kurduğu ittifak sayesinde iktidarda duruyor.

Bu ittifakın çimentosu, İslamcı/mezhepçi dozu ağır basan Türk-İslam sentezidir. HDP’nin kişiliğinde Kürt düşmanlığıdır. İttifakın yedek güçleri de belirginleşmeye başladı.

Saadet Partisi ve Büyük Birlik Partisi...

Bu “çimento” parça etkili patlayıcı madde yüklü. Bu ittifak, ülkeyi iç savaşa, kardeş kavgasına sürüklüyor. Erdoğan, mutlak iktidarını korumak için her şeyi göze alıyor.

Türkiye üzerine kumar oynuyor.

Görünen şudur: Koalisyon, azınlık hükümeti, erken seçim…Seçim ve parlamento aritmetiği içindeki almaşıklardan hiçbiri Erdoğan’ı fiili başkanlıktan, AKP’yi iktidardan düşürmeyecektir.

Cumartesi günkü Yurt’ta, Göksel Bozkurt, AKP’yi, hiçbir partiyle işbirliği yapmasa da 2016 Şubat’ına kadar iktidarda tutmak için bulunan anayasal formülü yazdı. MHP varken, başkalarını da bulurlar.

***

Öte yandan, evdeki hesapların çarşıya ne ölçüde uyacağı hiç belli değil. Süreç Erdoğan’ın istediğinden farklı sonuçlara yol açabilecek dinamikler barındırıyor.

Birincisi, “barış” ve “çözüm” ün bittiği, daha kritiği “çatışmasızlık durumu”nun sona erdiği bir Türkiye’yi yeniden yönetilir kılmak, neredeyse olanaksızdır.

İkincisi, Ortadoğu’da sınırların yeniden çizilmekte olduğu bir dönemde, AKP ve ABD tercihlerinin her durumda çakışması olanaksızdır.

Bu noktada, MHP’nin ve NATO’cu generallerin ve İslamcı milliyetçilerin ABD etkisine sanıldığından çok daha açık ve angaje olduklarını unutmamak gerekiyor.

Üçüncüsü, Türkiye toplumunun çok büyük çoğunluğu ne dış ne iç, savaş istemiyor.

Diktatörün hileli zarlarla oynadığı kumar masasını reddetmek gerekiyor.

Ülkeyi, “tekrar seçim”, “azınlık hükümeti”, “atanmış hükümet” döngüsünden çıkaracak bir toplumsal umut ve enerji gerekiyor.

Savaş ve iç savaş dayatmasını önlemek, yeniden çatışmasızlığa dönüşü sağlamak, Erdoğan ve AKP’yi, İslamcı mezhepçi yeni rejimi tüm bağlantılarıyla, doğrudan demokratik yöntemlerle iktidardan uzaklaştırmak, fiilen yok edilen siyasal hak ve özgürlükleri geri almak, taşeron sistemine, iş ve kadın cinayetlerine son vermek, hak edilmiş ücret ve sosyal haklar için yürütülecek bir mücadele milyonları birleştirir.

Böyle birleşen bir toplum, daha ilerisine yürümenin yollarını bulur!

Önceki ve Sonraki Yazılar