Çadır tercihi!

Bugünlerde ne koalisyon senaryoları ne de sınır boyundaki hareketlilik onları ilgilendiriyor. Belki de gelecek planlarıyla ilgili olarak en kritik kararlarını verme aşamasındalar. Kimden mi bahsediyorum? Tabi ki üniversite adayı gençlerden…

Yıllarca süren sınav hazırlığından sonra şimdi de ‘hangi üniversiteyi hangi bölümü tercih etmeliyim?’ sorusu ile karşı karşıyalar. Ve o kadar çaresizler ki birçoğu ‘tercih döneminin sınava hazırlık sürecinden çok daha zor olduğunu belirtiyor.’

Haksız da sayılmazlar. Bu kadar keşmekeşli bir tercih dönemi olursa olacağı budur. 200’e yakın üniversite ve binlerce bölüm çık çıkabilirsen işin içinden.

Gelecekleri 30 tercih arasına sıkışan gençlerin en çok sorduğu soruların başında, ’hangi bölümü seçersem ileride iş bulabilirim?’ geliyor.

Yani ilgi ve yetenek bir tarafa, gelecek kaygısı en önemli faktör bu durumda. Konuyla ilgili olarak o kadar çok soru alıyorum ki, mutlu olacağınız, kendinizi yetenekli bulacağınız bölümü seçin demeye kalmadan laf dönüp dolaşıp iş garantili bölümler etrafında kilitlenip kalıyor.

***

Güya tercih yapma süreci ama ‘ne kadar ekmek o kadar köfte’ mantığıyla yürüyen bir sistem. Mesela üniversitelere soruluyor mu, hangi profilde ve özelliklerde öğrenci istiyorsunuz?

Yüzde 100’ü akademik başarıyı ölçen sınavların sonucunda oluşan puanlara göre yapılan bölüm ve üniversite tercihleri ile mezunlardan gelecekte başarı beklemek mümkün mü?

Peki, yeteneği, sosyal başarıyı hiçbir şekilde ölçmeyen böylesi bir sınavdan sonra on-on beş güne sıkıştırılan tercih sürecinden Türkiye’yi ayağa kaldıracak bir gelecek yaratmak mümkün mü? Tabi ki hayır…

Üniversitelerin can havliyle öğrenci avına çıktığı, tanıtım günleri yaptığı, tercih çadırları kurduğu, ne idüğü belirsiz tercih robotları ve her türlü bilgi kirliliğinin olduğu bir ortam Allah aşkına hangi gelişmiş ülkede var?

***

Doktor, hukukçu, mühendis, öğretmen olacaklar, bu meslekleri gerçekten çok istedikleri için mi tercih ediyorlar yoksa popüler meslekler ve iş bulma şansı biraz daha yüksek olduğu için mi tercih ediyorlar?

MEB, YÖK, ÖSYM elini taşın altına koyup böylesi önemli bir sorunu köklü olarak çözmek istiyor mu? Üniversitelerin akademik kadro sayısını yayımlamakla, tercih robotu oluşturmakla sorunlar çözülmüyor.

Tercih ve yerleştirme işleminin sağlıksız olduğunu kanıtlamak için hiç öyle derin araştırmaya gerek yok. Sadece bu sene YGS-LYS’ ye giren adayların profiline bakın ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız. Hâlihazırda üniversite öğrencisi olup 105 bin 123, üniversiteden mezun olup 39 bin 174 ve okuduğu üniversiteden kaydı silinen 7 bin 674 öğrenci tekrar sınava girmiş. Herhalde bu öğrenciler keyfi olarak sınava tekrar girmediler ya da keyfi olarak üniversiteden kayıtları silinmedi!

Bakın, sadece TÜİK tarafından açıklanan ‘İşgücü Anketi Mart 2015’ dönem sonuçlarına göre, ‘işsiz ordusuna geçen bir yıl içinde 170 bin üniversite mezununun katıldığına dikkat çekilerek ve işsizlikteki toplam artışın yüzde 53’ü yükseköğretim mezunu işsizlerden kaynaklandığı ve yükseköğretim mezunu resmi işsiz sayısının 648 bin kişi olduğu’ belirtildi.

Ekonominin gerilemesi, istihdam alanlarının daralması, niteliksiz mezunlar ve daha birçok neden işsizlikte en büyük etkenler. Ancak işsizlikte, yanlış meslek kurbanı olan ve mutsuz olduğundan iş üretemeyenleri de göz ardı etmemek gerekir diye düşünüyorum.

Kısacası, bizim şu yüksek meziyetli sınav sistemini (!) ve de ‘çadır tercih’ dönemini görünce acaba Harvard, Stanford, Cambridge, Princeton, Oxford’un bulunduğu ülkelerde sınavlar, tercihler ve yerleştirmelerde durum aynı mıdır diye merak etmiyor değilim (!)

Peki, acaba MEB, YÖK, ÖSYM merak ediyor mudur? Ne dersiniz?

Önceki ve Sonraki Yazılar