Masayı kuran dağıtır

Çözüm masasından sonra koalisyon masası da dağıldı. Masayı kuranın, masayı dağıtmasında yadırganacak bir taraf yok. Tuhaflık onun masasına yanaşmaktır.
Bunu yapmaya gücü olduğu için zaten ona muktedir/egemen deniyor. Egemen olağanüstü hale karar verendir. Tüm uzlaşıları, teamülleri, birikimleri, hukuku, yasayı hatta kendi söylemlerini bir anda sıfırlayabilme hak ve gücünü kendinde görendir.

Bugün olağanüstü bir dönemden geçiyor olduğumuzu söylemek doğru bir ifade olsa da uzun AKP iktidarının başlı başına bir olağanüstü dönem ya da sürekli bir kriz hali olduğunu bilmek gerekiyor. Toplumun önce şiddet ile terörize edilmesi ardından koalisyon görüşmeleri ile uyuşturulmaya çalışılması bu gerçeği unutturmamalı.

Kendi çıkar ve bekasını toplumun, yasanın, hukukun hatta insan yaşamının önünde ve üstünde görene ve bunu mümkün kılmak için zor’a başvurmaktan çekinmeyen, ‘yasa benim ağzımdan çıkandır’ diyene “başkan” değil siyaset literatüründe diktatör, otokrat, despot vs, halk dilinde ise “zorba” deniyor.

Muktedir, koşullar uygunsa gücünü paylaşmaz ve gücünü sınırlandıracak her türlü reel ve potansiyel kişi ya da kurumu itibarsızlaştırır, hapse atar, etkisizleştirir. Muhalif girişimleri kendine, meşru ve kutlu iktidarına darbe girişimi olarak sunar. Yasa ya da mahkeme kararı tanımaz. Hatta daha önce söyledikleri ya da çıkardığı kanunlarla kendini sınırlı saymaz.
Açılım ya da reform adı altında toplumsal, etnik, mehzepsel ne kadar fay hattı varsa görünürleştirir, derinleştirir. Tarafları kutuplaştırarak, gerilim hatlarını sürekli besler. Sürekli böl-yönet taktiğini uygular. Siyaseti, (devlete ve kendine) dost güçler ile düşman güçler arasında kavgaya indirgeyerek toplumu terörize eder, korkutur, sindirir. Besleme medyası ve akademisyenleri ile kendi yarattığı krizin mağdurlarını krizin sorumlusu olarak gösterir.

***

Egemen söyleme göre ‘kriz’ olağanüstü durumdur. Her şey normal ve iyi giderken olağan durumun sekteye uğraması olarak tanımlanır. Bu tamamen manipülasyon ve yalandır. Olağan durum esasında iktidarın geniş halk kesimleri üzerindeki egemenliğinin sorunsuzsa devamıdır. Buna ‘istikrar’ diyorlar. Somutlaştırırsak, başkanlık rejimine olanak vermeyen ve AKP iktidarını sona erdiren (daha doğrusu sona erdirmesi gerektiren) 7 Haziran seçimleri iktidara göre kriz koşulları yaratmıştır. Bu kriz ve anomaliyi düzeltmek yani iktidarı tekrar tahkim etmek üzere bir taraftan koalisyon masası kurulup zaman kazanılırken aynı zamanda şiddet körüklenerek krizi daha yüksek yoğunluklu başka bir kriz ile aşmaya çalışıyorlar.
Bugünün egemeni asaletini kendisiyle başlatan Napoleon gibi meşruiyetinin kaynağını kendi (ya da devlet) olarak görüyor ve herkesin bunu böyle kabul etmesini istiyor. Bugünlerde ne oluyorsa ve olacaksa ‘Yeni Türkiye’nin ‘kurucu babası’ olmak uğruna oluyor.

Toplum, zamanın adeta donduğu, kriz halinin kalıcılaştığı, hukukun ve siyasetin askıya alındığı, iktidarın gasp edildiği uzun bir alacakaranlığa mahkum edilmek isteniyor.

Bu alacakaranlıkta sadece akıl tutulması yaşanmıyor. Vicdanlar da iyice körelmiş. Yargısız infazlar ve kurban edilen gençler, anketlerdeki göstergelerden, döviz ve borsadaki dalgalanmalardan daha fazla tedirgin etmiyor bizleri.

Buradan çıkışın yolu, neo-liberal dil ile söylersek piyasa dostu seçenekleri (AKP-CHP vd.) satın almak olamaz. Muktediri meşruiyet çizgisine davet etmekle de muktedir geri adım atmaz. Muktedir zor ile elde ettiği mevzilerden ancak başka bir zoru karşısında gördüğü zaman geri adım atar. En etkili zor örgütlü toplumun muhalefetidir.

Çin deyişiydi galiba; “Büyük bir insan bir ülke için büyük tehlikedir.
Kendini büyük zanneden bir insan bir ülke için çok daha büyük bir tehlikedir.”

Önceki ve Sonraki Yazılar