Niçin yazmaya devam ediyorum?

Gazeteniz Yurt zor günler geçiriyor. Kolay günleri hemen hiç olmadı ama şu sıralar bir daha çıkamama tehlikesiyle karşı karşıya. Nitekim önceki gün çıkmadı ya da çıkamadı. Dün çıktığı ilan edilen gazete de zaten çok sınırlı olan dağıtımı nedeniyle benim bulunduğum yere ulaşmadı.

Böyle günlerde bir hayalet gazeteye yazdığım izlenimine kapılıyorum. Zaten tüm kağıt-mürekkep gazeteleri hayalete dönüştürecek olan teknolojik süreç acımasız bir tempoyla ilerliyor. Üstüne bir de ülkemize ve basınımıza ilişkin özel etkenler eklenince ortaya gerçekten çok tatsız manzaralar ve üzücü tartışmalar çıkıyor.

Gazeteci olmak için iyi günler değil bunlar. Hele gazeteciliği evrensel kurallarına göre yapmak istiyorsanız ve kendini satmayacak bir kişiliğe sahipseniz…

***

Ben, çok çetin darboğazlardan geçmekte olan ülkemizin şu sıralar tam da böyle gazetecilere ihtiyacı olduğuna inanıyorum. Birilerinin her şeye rağmen direnmesi, işin doğrusunu hatırlatması, toplumsal gerçekliği dürüstçe yansıtması ve büyük toplumsal konuşmaya katkıda bulunması gerekiyor diye düşünüyorum.

Bence, hafifsenecek sorumluluklar değil bunlar.

Bir profeyonel olarak para almadan yazmanın mesleğin onurunu zedelediğini düşündüğüm zamanlar oluyor. Bunun, “entelektüel üretim”in “de-profesyonalize” edilmesi anlamına gelmesi olasılığı beni kaygılandırıyor.

Parasını alamayan profesyonellerin etik açıdan zayıf duruma düşmesi olasılığı içimi burkuyor. Verilen sözlerin hep fos çıkması insanlara güven duygumu incitiyor…

Ama yazmakta ısrar ediyorum.

***

Şundan:
Çünkü, ülkemizin 21.Yüzyıl’ın ilk iki onyılında, bilime öncelik tanıyan, seküler ve demokratik dünya görüşü ile dini öne çıkaran bilim karşıtı ve otokratik dünya görüşü arasında çok çetin bir ideolojik hegemonya kavgası yaşadığına inanıyorum. Bu kavga hayatın her alanına yansıyor.

Böylesine geniş kapsamlı bir kapışma sırasında güncel olayların nasıl çerçevelendiği, yani sıradan yurttaşlara nasıl sunulduğu büyük bir önem taşıyor. Bu da, toplumun diğer ideolojik aygıtları ile birlikte, medyanın işi.

Medyanın ideolojik rolü her zaman önemliydi. Ama içinde bulunduğumuz sert çekişme dolayısı ile daha bile önemli. Meydanı hegemonik görüşe bırakmak yenilgi anlamına gelir.

Okurlara “Bakın, işin bir de bu yanı var” diyeceksiniz. Bunun için yazdığınız yorumu yüzbinlerce kişinin okuması şart değil, ama bir yerde ifade edilmiş olması, nefes alması şart.

Hegemonik surlarda açılacak her delik önemli. O yüzden atışa devam etmek gerekiyor.

2011 yılında AKP’nin başında bulunduğu iktidar bloğunun kurduğu ideolojik hegemonyanın sarsılmaz olduğu sanılıyordu. Ancak, Yurt gazetesi dahil, hegemonya karşıtı ideolojik odakların özverili mücadelesi ile yıkılmaz sanılan o yapıda gedikler açıldı.

Durumunu görüyorsunuz: Hiçbir inandırıcılığı kalmadı. Yerlerde sürünüyor.

Sonu başarıyla biten bu büyük mücadelede hegemonik tanımlara karşı çıkan, onları çürüten büyük küçük her görüş ve her haber bir gülle gibiydi. Gezi’ye ve 7 Haziran’a onlar sayesinde gelindi. O tarihsel yıkımda bu gazete, onun haberleri ve yorumları işlevseldi.

Ve o mücadele devam ediyor! Yurt’un bunun için yaşaması gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar