Huzur var, para var…

Spor yöneticilerimizin idare karnesinin görüş bölümüne maksimum hata yazmak mümkün. Bugün çok önemli spor sponsoru markaların kulüplerden elini eteğini çekmelerindeki büyük payları görmezden gelinecek gibi değil...

Yılların kurulu düzenine alışmış, klientalist siyasi kültürle benzerlikler gösteren bir idare anlayışına sahip bu yönetici profilinin sporun/futbolun değişen yüzüyle ilgili bir öngörü sahibi olması beklenemezdi pek tabii... Herkes çarkın aynı şekilde döneceğine göre planlarını yapıyordu. Geçmiş deneyimler de öyle gösteriyordu. Ama son üç buçuk yılda her şey alt üst oldu.

Akıl dolu seslerden gelen uyarıları küçümsediler. Söylenenlere kulak asmadılar. Bilgiye ve donanıma inanmadılar. Ne düşüncelerini, ne eylemlerini ne de söylemlerini değiştirdiler. Oysa yatırımcı marka o söylemin dilini de çok önemser.

Ve kötü günler gelip çattığında yamaların delikleri kapatmayacağı, günübirlik hareketlerin o günü bile kurtarmayacağı gerçeğiyle yüzleşmeye başladık.

Öncelikle, kulüplerin büyüklüğü üzerinden büyüme sağlayan markaların vefa kotasının çabucak dolduğunu,hatır gönül sponsorluğunun artık bir model olmaktan çıktığını gördük.

Geçmiş yıllarda burun kıvrılan sponsorluk bedellerinin bile artık hayal olduğunu anladık.

Kurumsallaşma, markalaşma gibi kavramların ne kadar önemli olduğunu ve bunları yapmakta ne kadar geç kaldığımızı,

Dünyada olup biteni takip etmemenin, geride kalmanın bedelinin ağır olduğunu,

Uzun vadeli planlar yapmamış olmanın olumsuz etkilerini,

Kendi alanımızın büyük oyuncusu olmayı tercih etmenin ve sınırları zorlamamanın ne büyük bir hata olduğunu fark ettik.

İletişim çağında uluslararası bir iletişim ağına ve ilişkilere sahip olmamanın yalnızlığıyla baş başa kaldık.

Oysa fırsatlar dünyanın her yerindeydi…

Evet bütün bunlar oldu bitti. Dünya değişti. Spor/futbol değişti. Biz aynı kalmadık, yıllar yıllar geriye gittik. Evet, dünyanın her yeri hala fırsatlarla dolu. Başkaları gibi Çin’de, Güney Kore’de, Azerbaycan’da, Katar’da, Kazakistan’da fırsatlar bulmak mümkün ama bizim için pek de öyle değil.

Geçmişte yapılamayanlar için pek çok suçlu bulabiliriz. Yöneticilerin yaptıkları hatalar için olan oldu diyebiliriz. Ancak bundan sonrası için durumu umutsuz kılan ve kontrol edilemeyen faktörler var.

Yatırımcı marka, hele de yabancı bir yatırımcı ise yatırım yapacağı alanda ve ülkede gerçek anlamda bir istikrar ister. Yatırımcı marka yatırımın güven içinde olduğunu bilmek ister. Yatırımcı marka hedef kitle olarak gördüğü taraftarın huzurlu/mutlu/harcama kapasitesi olan insanlardan oluşmasını ister. Yani huzur var para var.

Hülasası şu andan sonra her şeyi doğru yapmak için yola çıkılsa bile ülkenin genel hali spor yatırımcısı açısından pek de heveslendirecek bir tablo ortaya koymuyor.

Yine de bir başlangıçtır deyip, kriz ortamında kendi iç düzenini sağlamak bile gelecek açısından önemli olabilir.

Her kurum basit bir adımla “kurumsal dilini” oluşturarak buna başlayabilir…

Önceki ve Sonraki Yazılar