Hipnotize bir toplum!

Üzerinize afiyet, sağlık nedeniyle bir hafta zorunlu izin yaptım! Ve nihayet; “hani ne derler” sakatlığımız geçince, takımdaki yerimizi aldık ve yeniden “yeşil saha”lara döndük…
Bu süreç içerisinde, Türkiye’nin içerisinden geçtiği sürece, daha bir dışarıdan daha bir objektif bakmaya çalıştım…
Gördüm ki; ülkenin bir yanında adı ilan edilmemiş, bir “savaş” var. Ancak, öteki yarının bu savaştan haberi yok. Sadece; öteki yarıdan gelen şehit haberleriyle evine ateş düşenler fark ediyor, neler olup bittiğini. Tabi bir de “savaş”ın yaşandığı yerde yaşayanlar…
***
İlginçtir, toplum sanki hipnotize olmuş. Sanki birileri gözlerini bağlamış ve görmüyor, ya da bir macera filmi gibi izliyor olup biteni. Gazete ve televizyonlara bakıldığında da, Suriye’deki savaş ile Diyarbakır’ın Sur ilçesi, Cizre ya da Nusaybin’deki görüntüleri birbirinden ayırt etmek imkânsız. Bombalar, silah sesleri, dumanı tüten binalar, barut ve kan kokusu…  Ve resmi açıklamalar… “Terör örgütünün kökünü kazıyana kadar mücadeleye devam” Ve bilmem ne kadar PKK’lı terörist çatışmalarda ölü ele geçirildi.
Medyaya bakıyorum… Birkaç gazete ve televizyon hariç, olaylar, neredeyse “vakayı adiye”den varsayılıp, kanıksanmış. Gazetelerin birinci sayfalarında “lütfen” yer veriliyor şehit haberlerine. Televizyonlardaki görüntüler ise sanki başka ülkelerde yaşanmış gibi…
Tamam… Teröre karşı her türlü önlemi alacaksınız. Ve terörü ortadan kaldırmak için de elbette mücadele edeceksiniz… Bunun aksi mümkün değil.
***
Ancak,  devleti yöneten siyasi kadroların öncelikli görevi, terörün nedenlerini kökünden ortadan kaldırmak olmalı. Silaha dayalı palyatif önlemlerle terörün önüne geçemezsiniz. Belki bir süre diner gibi olur ama yeniden ivme kazanmayacağının garantisi yoktur. Bir başka deyişle, tek tek sivrisineklerle uğraşmakla olmaz bu iş. Sorunu ancak, bataklığı kurutarak çözebilirsiniz. Bunun ötesi bir davranış biçimi geçmişte de yaşandığı gibi top ve tüfekle bir “isyanı bastırmak” görüntüsünün ötesine geçmeyecektir.
***
Ne yazık ki bugünkü siyasi iktidar,  “Kürt sorunu”nun çözümünde samimi değildir. 13 yıllık AKP hükümetlerinin “çözüm süreci” olarak ortaya koyduğu ne varsa, bütünüyle kendi siyasi çıkarlarını ayakta tutabilmek adına geliştirdiği bir stratejidir. Asla samimi olmamıştır, asla inandırıcı olmamıştır. Bu politika doğrultusunda Kürt vatandaşlar kendine güç verdiği sürece, yürüyebildiği yere kadar yürümüştür. Bu stratejinin işe yaramadığı ve tıkandığı ortaya çıkınca bundan vazgeçmiştir.
Allah aşkına! “Çatışmasızlık süreci”nde, PKK’nın Güneydoğu’daki yerleşim yerlerine yığınak yapmasına göz yuman bu siyaset anlayışı değil miydi? Şimdi de “kendine yarattığı” bu düşmanla mücadeleye girip, ülkenin öteki bölgelerindeki Kürt olmayan vatandaşlara şirin gözükmeye çalışıyor. Ne yazık ki hepsi siyasi bir oyun ve siyasi çıkara dayalı.
İşin en acı tarafı ise, ülke olarak, toplum olarak, bu masala kanıyor olmamız. Bu numarayı bal gibi yutuyor olmamız. Bu nedenledir ki; toplumun zekâsıyla alay edildiği tespiti yerine toplumun “hipnotize olduğu” tespitini yapıyorum. Çünkü geri zekâlı, salak ve aptal muamelesi görmekten nefret ediyorum.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar