Süleyman Karan

Süleyman Karan

Mirasyedinin rezilliği

  Bazı tarihsel fırsatlar vardır, eğer ki o ülkeyi yöneten iktidar yetkin bir siyasi kültüre ve güçlü bir diplomatik yapıya sahipse, ve tabii ki bir vizyonu varsa, o fırsattan yararlanabilir. Bunun için gerçek anlamda ‘yerli’ ve ‘milli’, aynı zamanda küresel gelişmelere göre kendini doğru şekilde konumlandırabilecek bir siyasi zeka gerekir. Taklit ederek olmaz, mış gibi yaparak olmaz, zeka noksanlığıyla olmaz, ham hayallerle olmaz. Söz gelimi, emperyal bir mirasa sahip çıkmayı, ‘ağabeylik’ yapmak, geçmişin tozlu masallarını anlatmak sananlar fena şapa oturur. Hele hele yakın geçmişten ders çıkarmayanlar, çok daha fena şapa oturur.  Kurnazlık sadece bize mi mahsus?    Çok değil, bundan 30 yıl önce ‘Adriyatik’ten Çin Seddi’ne’ hülyasına kapılanların, nasıl madara olduğunu çok iyi biliyoruz. O zamanki takıntımız Araplar’ı olabildiğince İslam üzerinden sömürmek, Orta Asya Türk cumhuriyetlerine ies ağabeylik taslamaktı. Fena rezil olmuştuk. Kendi kendimizi gaza getiren goygoycu siyasetçiler yüzünden... Ki bunlardan biri de merkez sağdan İhvancılar’a tüm muhafazakar siyasilerin yere göğe koyamadığı Turgut Özal’dı… Ne zaman ki Ermeniler Karabağ’ı işgal etti, tüm hamaset yerle bir oldu, müdahil olamadığmız yerde ‘kardaşlarımızı’ satıverdi o büyük politikacı… Ne demişti hatırlıyor musunuz, bir anda içinden çıkıveren mezhepçi zehiriyle; “Biz Sünniyiz, onlar Şii”… Ve emperyal hırslar gerçeğin duvarına fena toslamıştı. Bu ders de yetmemişti ona, ta ki Kazakistan’da iyi bir ayar alana kadar! Türk dünyasının lideri havasıyla gittiği bu güçlü Türk diyarında, özetle “Kardeş bizim lidere ihtiyacımız yok” deyip postalayıvermişlerdi. Çin Seddi böylece hikâye olmuştu da, peki ya Adriyatik… Bosna’da katliamlar sürerken, yapabileceğimizin ne denli sınırlı olduğunu acı içinde fark etmiştik. Ve o günden bu yana, Türkiye’yi ne Arnavutluk ciddiye alır oldu, ne de Bosna, o küçücük Kosova’nın bayrağına bakın anlarsınız, ne kadar emperyal olabildiğimizi… Kosova bayrağı dediğiniz çakma bir AB bayrağıdır. 
Saçma sapan hayaller    Türkiye’nin gerçekten de bir emperyal mirası vardır. Ve bu mirası kirleten, rezil eden sözde Osmanlı torunları da… Bunlardan biri bu cenahın yere göğe sığdıramadığı Turgut Özal’dı, tüm Osmanlı İmparatorluğu hinterland’ında Türkiye’yi atıp tutan, ağırlığı olmayan bir ülke durumuna düşüren o oldu. Ama onun yolunu takip eden, bugünkü hayalperestler, çok daha büyük bir rezalete imza attı. Öncelikle hayalcilikte saçmalığın sınırlarını zorlayıp, ufuklarını geliştirdiler, artık ‘Endülüs’ten Hint Okyanusu’na Osmanlı’ ucubesini uydurdular oturdukları yerden… Bunun teorisyeni, bildiğiniz üzere bir emirle koltuğu altından çekiliveren eski ‘hoca’ Ahmet Davutoğlu oldu. Nasıl bir ‘harikalar ülkesi’ndeyse, mesela Endonezya’daki Ace bölgesinin halkının, günün 24 saati Türkiye’deki AKP iktidarına dua ettiğini, kurtarılmak için Türk donanmasını beklediğini falan söyleyecek kadar coşkuluydu!  Fos emperyal mirasyedi    Tuğla gibi ‘Stratejik Derinlik’ adlı kitabının temeli, bu teze dayanıyordu. Türkiye’nin emperyal mirası ile pan-İslamizm’in çok eklektik bir bulamacına… Tabii ki tek bir Aceli, meczubu bile, nasıl “AKP gelsin bizi de kurtarsın, İslam’ın hilaliyle Osmanlı’nın tuğrasının peşinde dünyayı fethedelim” dememişse, kimsenin böyle bir talebi de yoktu. Arap dünyasına gelince, sadece İhvancılar ve bir grup cani tekfirci selefi, Türkiye’nin başındaki bu tehlikeli hayalperestleri kullanarak ve kendini kullandırarak Ortadoğu’yu kan gölüne çevirecek bir heyecan içine girmişlerdi. Zaten AKP içindeki bir klik de bu maceraya atılmak için hevesliydi ve organik bağlantıları vardı bu insanlık düşmanlarıyla… Sonucuna çok girmeyeceğim, hepimiz görüyoruz, ne denli çıkılmaz bir batak yaratıldığını… ‘Ortadoğu bataklığı’ yoktu, Ortadoğu’yu kanlı bir bataklığa dönüştüren ABD menşeli GOP’un maşası AKP iktidarı oldu… Günahlarını biz ödeyeceğiz!.. 
  Evlad-ı Fatihan kim, siz kim?    Oysa ki, insani ve paylaşımcı eksende, bir dış politika hayata geçirebilirdi bu ülke, potansiyeli vardı ve evet bir ‘emperyal miras’ da vardı. Yeter ki şark kurnazı gibi, Osmanlı hinterlandı ve Türk topluluklarına yaklaşmasaydık. Yeter ki bin yıldır birlikte yaşadığmıız Kürtler ile kardeşçe bir vatanın geleceğini kurgulayabilseydik, Orta Asya’da ‘paragöz ağabeylik’ taslayacağımıza, dostça konfederal bir geleceğin taşlarını döşeyebilseydik. Döşeyemezdik, zira bu ülke hep muhfazakar sağ iktidarlar tarafından yönetildi. Kendini din-millet hamaseti üzerine kurgulamış çıkarcı, iki yüzlü muhafazakar sağ işte ancak bunu yapabilirdi, geçmişin en berbat, en kaypak yönlerini öne çıkararak… İmparatorluk mirasının kifayetsiz mirasyedisiyle, Türkiye bugün rezil oluyorsa, işte sebebi bunlardır…    Evlad-ı Fatihan olmak için, güç, zeka, akıl ve birikim gerekir. Bu ise ancak tarihin itici gücü olmakla mümkündür. Bellini’ye resimlerini yaptıran, kültürlü, birkaç dili ana dili konuşan Fatin Sultan Mehmed kim, siz kim?.. 

Önceki ve Sonraki Yazılar