Suudi komutandan bizi sen koru yarabbi!

Fakülte birinci sınıfta iken evde durup dururken bir panik atak geçirdim. Odamda ders çalışıyordum. Ölüyorum sandım. Annem benden beter oldu. Yılların emniyetçisi babam, telaşından, semtimizin doktorunun numarasını telefonda belki on kere uğraştıktan sonra çevirebildi. Rahmetli Dr. Hüseyin Göksoy geldi. Beni muayene etti. ''Bir şeyin yok'' dedi.
Tıp öğrencisi olduğumu öğrenince buna ''siper hastalığı'' ya da ''Dacosta Sendromu'' diyorlar dedi. ‘Aşırı stresin yarattığı bir panik hali'' dedi. ‘Ders çalışmayı kes, ılık bir duş al, biraz müzik dinle, sonra da bir güzel uyu'' diye tembihledi.
O zamandan beri pek paniklemem. Soğukkanlılığımı olabildiğince korurum. Mantığımın korkularımın önüne geçmesine çalışırım. Uzunca bir süreden beri -yıllardır demek istiyorum- korku ile yaşamaya alıştık. Her akşam haberi, her sabah haber kuşağı nice korku filmlerini dama atacak görüntülerle karşımıza çıkıyor.
Bu nedenle, geçenlerde bir yazımda da anlattığım gibi, kendimi artık korkulara şerbetli, ya da aşılı hissediyordum. Ama hayatın bana daha gösterecekleri varmış.
Sabah, ılık, güneşli bir Ankara kışında, kahvaltıdan sonra gazetelerimi elime alıp, keyifli bir güne başlamak üzereydim ki ne göreyim?  34 İslam ülkesi (sonra Lübnan ve Pakistan ''biz yokuz'' diye açıklama yaptılar) ''Teröre Karşı İslam İttifakı'' adı ile bir askeri birlik oluşturmuşlar. Buna benim (alıntı yapıyorum) ''yalnız ve talihsiz ülkem'' de katılmış.
Merkezi Suudi Arabistan'ın Başkenti Riyad olan, NATO benzeri bir askeri ittifak oluşmuş. İttifakta Şii yönetimindeki İran ve Alevi Esad yönetimindeki Suriye yer almamış. Tümü ile Sünni 32 ülke yönetimi bu askeri organizasyona katılmış. İttifakın karşı cephesi ''terör örgütleri''. Anladığım, ''terör' isimli, eskilerin deyimi ile ''nesebi gayrı sahih'' (yani babası belli olmayan) bir düşman var. Bizim bu 32 devletimiz, silahlı kuvvetlerini birleştirerek bu düşmanı yok edecekler.
Bu olaya inanması zaten çok zor ama beni kemiklerime kadar sarsan, haberin devamı oldu. Kurulacak ''İslam Birliği Kuvvetlerine''  bir Suudi Arabistanlı General komuta edecekmiş.
Müslümanlar 1500 yıldır  Kâbe'yi tavaf ederek hac farzını yerine getiriyorlar. Birinci Dünya Savaşından sonra, Osmanlı kuvvetlerinin Müslümanların kutsal topraklarından çekilmesinden sonra kurulan Vahabi Suudi Krallığı hac düzenini sürdürüyor. Son yıllarda, hemen her hac mevsimi, Suudi yetkililerin düzenledikleri ''Arafat’taki şeytan taşlama'' ritüelinden dönüşte, yüzlerce -hatta binlerce- hacı ''hac yolunda niyazi'' oluyor. Suudi yetkililer ''Allahın işi'' deyip bir kenara çekiliyor.
Şimdi, bir kilometrelik hac yolunun yaya trafiğini düzenleyemeyen Suudi güçleri, 32 ülkenin binlerce askerini nasıl düzenleyecek de nasıl emir-komuta edecek?
Sen aklımı koru Yarabbi! Hani meşhur laftır: ''Tanrım sen beni dostlarımdan koru, ben düşmanlarımla baş ederim'' denir ya, şimdi ben de niyaz ediyorum: ''Yarabbim sen bizi Suudi komutandan koru! Biz komutansız da bir biçimde düşmanla baş ederiz''.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar