Kapital ve kadın

Bu hafta sonu bütün AVM’lerde bir indirim bir indirim vardı ki sormayın. Yetmedi anneler günü. Yetmedi babalar günü. Yetmedi 80’lerin bir sevgilisi olmadığı için bütün geceyi kana bulayan korku filmlerinden devşirilen uyduruk sevgililer günü. Doymak bilmiyor mağaza kapitalizmi. En sonunda uyduruk kadınlar gününü de keşfetti dombalak kapitalistler.

Aslında ‘Kadınlar günü’ diye bir şey yoktur. Sonradan uydurma bir gündür. Sadece ‘Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ vardır. Hikâyesi de şudur.

Türkiye’de 20. yüzyılın sonlarında en önemli sektörlerden birisi olan tekstil sektörü ABD’de 19. yüzyılın başlarından itibaren en önemli sektörlerden birisiydi. O kadar önemliydi ki kölelik düzeni bile o sektörle bağlantılı olarak kaldırılmıştır. Hatta ABD iç savaşının temel nedenlerinden birisidir tekstil sektörü ve dünya emekçi kadınlar günü…

19. yüzyılda kadın-erkek köle siyahlar yoğun olarak pamuk tarlalarında çalıştırılırdı. Kapitalizm baktı ki makineler ortaya çıkıyor. Kar zarar dengeleri değişiyor. Köle beslemek bile pahalı olmaya başlayınca güney eyaletlerine göre biraz daha akıllı olan Kuzeyliler “köleliği ortadan kaldırsak artık” dediler.  Süzme muhafazakâr ve aşırı sağcı olan düşük zekalı güney eyaletleri buna isyan ettiler ve bildiğimiz ABD iç savaşı başladı.

ABD öylesine bir kapitalizm beşiğidir ki iç savaşları bile öyle “aynı tanrıya inanıp farklı mezheplere ait olma” budalalığı nedeniyle olmamıştır. Ortada bir hesap vardır. Kar zarar hesabı. Kuzeyliler geleceği görmüşlerdir ve köleliği kaldırıp siyahları ve kadınları karın tokluğuna çalıştırıp beslemek yerine maaşa bağlamayı planlamışlardır. Böylece gelecekte kredi sistemini de yaratıp verilen maaşları borçlandırarak fazlasıyla geri alacaklardır. Aşırı sağcı aptal güneyliler ise karın tokluğuna çalışsın siyahlar diye diretmişlerdir.  Elbette makineler ve sanayi devrimi daha çok kuzeyde oluştuğu için ve güneyliler hala topraktı pamuktu gibi kırsal işlerle meşgul oldukları için bu acı gerçeği anlayamadılar. Sonuçta güneyde biriken kırsal sermayeye el koymak üzere, savaşı kışkırtılan güneyliler başlattığı halde kuzeyliler kazandı elbette.
ABD iç savaşı başlamadan sadece 4 yıl önce 8 Mart 1857’de büyük bölümü kadınlardan ve kısmen kadın erkek siyahlardan oluşan 40 bin kadar tekstil işçisi New York’ta greve gitti. Talepleri 16 saatlik çalışma süresinin, bakın 8 saat bile değil, 10 saate indirilmesi ve ücretlerde artış yapılmasıydı. Bu büyük grevi kadınlar örgütlediler. Tarihte bilinen ilk büyük kadın hareketiydi. Burjuva feminist bir hareket hiç değildi. Bir sınıf hareketiydi ve buna kadınlar liderlik etmişlerdi.

Elbette kapitalist devletin yanıtı şimdiki gibi acımasız oldu. Kadın emekçiler fabrikalarda abluka altına alındı. Fabrikalara kilitlendiler ve bir fabrikada yangın çıkartılarak 129 kadın emekçi cayır cayır yakıldı. ABD’nin o zamanki havuz medyası böyle bir olmamış gibi davrandı. Haberini dahi vermedi. Ama cenaze törenlerine on binlerce New Yorklu katıldı. Ne kadar benziyor günümüze ve ülkemize değil mi?

Bu iç savaşın sonrasında ABD yüzde yüz bir tekstil ülkesi haline geldi. Ortalık tekstil fabrikalarıyla doldu. On binlerce beyaz kadın ve siyah kadın-erkek bu sefer ücretli köle olarak çalışmaya başladı. Elbette verilen ücret açlıktan ölmemek üzerine endeksliydi. Adeta günümüz Türkiye’si gibiydi verilen ücretler. Faşist kurşunu veya bombasıyla ölmez isen açlıktan ölmeyecek kadar verilen bir ücretti anlayacağınız.

İlk olarak Alman sosyal demokrat kadın Clara Zetkin, 1910 yılında 2. Enternasyonal’in Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda 8 Mart’ın ‘Emekçi Kadınlar Günü’ olarak anılmasını önerdi ve kabul edildi. Önceleri bir gün saptanmadı. Her ilkbahar anılıyorlardı. Daha sonra Sovyetler Birliği 1921’de ilk olarak 8 Mart’ı ‘Emekçi Kadınlar Günü’ olarak ilan etti. Türkiye’de de daha cumhuriyet bile kurulmadan 1921’den itibaren kutlanmaya başlanmıştır ama sözde demokrasiye geçtikten sonra başa geçen geleneksel sağcı iktidarlarımız ve darbeci iktidarlarımız Suudiler gibi kadınları insandan saymadıkları için daha sonra unutulmuştur bu gün ülkemizde. Ta ki 1975’e kadar. Lakin araya alçak 12 Eylül 1980 darbesi girmiş ve yine unutulmuştur bugün.

“Dünya 5’ten büyüktür” şiarına hiç aldırmayan ve asla aldırmayacak olan BM denilen zümre, maalesef 1977’de emekçi kadınlığı dışlayıp kozmetik burjuva kadınlığını öne sürmüş ve bildiğiniz uyduruk kadınlar günü doğmuştur. Taa 1921’de emekçi kadınlar günü kutlayan Türkiye bırakınız 1977’yi, 21 yüzyılın ilerleyen yıllarında anca, yine bırakınız emekçi kadınları, kadınlar gününü bir tüketim günü olarak hatırlamayı başarmıştır. Üstelik de Cumhuriyet tarihinde görülmemiş kadın katliamının doruklara tırmandığı zamanlarda.

İşin aslı şudur. İçinde kendini bulduğumuz bu evren ve tüm yasaları ‘düalist’ yani ‘ikici’dir. Tekil olan hiçbir şey yoktur. Atomların mikro dünyasından yıldızların makro evrenine dek bu sayede hep entropi meraklısı bir denge düzeni vardır. Mıknatısların artı ve eksi kutuplarından tutun da ahlak değerlerinde kendi yarattığımız iyi ve kötüye kadar her şey birbirini “gel beraber düzensiz ama dengeli olalım” diye etkiler. Neredeyse tüm canlılar dünyası erkek ve dişi, insanlar dünyası ise kadın ve erkek olarak bu dengeye evrilmektedir. Bu dengeyi birisi aleyhine kötü niyetlerle bozduğunuzda sittin sene iflah olamazsınız. Çökmeye, bitmeye ve tükenmeye mahkûmsunuz. Evrenin temel kanunudur bu. Mesele sadece 4-5 çocuk doğurup üremek değildir. Bunu elbette bir gün kadim hırsız erkek egemenler ile 4-5 çocuk doğurup kendini tanrıça zanneden onların işbirlikçisi enkaz kadınlar da anlayacaklardır.

Gezegenimizde ve ülkenizde ne kadar olumsuz şey varsa biliniz ki sınıfsal olarak kadınların sömürülmesi ve ezilmesi yüzündendir. Bunu yapan erkekler değildir. Öyle derseniz sadece feminist kalırsınız. Kadınlara bu zulmü uygulayan asırlardır dinlerin, mezheplerin ve milletlerin sırtında at koşturan kapitalizm canavarıdır.

Neyse ki o kapitalizm canavarı günahkâr küçük burjuva soğan erkeklerine kadınlara ucuz hediye almaları için indirim bile uyguluyor artık 8 Mart için…

Önceki ve Sonraki Yazılar