Haram medyasına cevabımdır

Dün gece itibariyle, itibar ve şahsiyet suikastçileri, şahsıma yönelik yeni bir karalama ve linç kampanyası başlattılar.

Bu kampanya, 2011 yılında yazılan bir tweet mesajını gündeme getirmek suretiyle gerçekleştirmiş ve yazılan bu tweetler üzerinden şahsım “havuz medyası ve AK troller tarafından” hedef haline getirilmiştir.

Türkiye ile İran’ın savaşa gireceği spekülasyonlarının çok yoğun bir biçimde kamuoyunu işgal ettiği o dönemlerde, Türkiye’nin İsrail adına bölge ülkelerine savaş açan bir sınır koruma birliği muamelesine tabi tutuluşunu, ‘anti-emperyalist duruş ve anlayışımız gereği’ o günlerde birçok yerde eleştirmiştik.

TSK’yı deney tahtasına çeviren, dün “Ergenekon ve Balyoz, bugün ise MİT tırları” gibi safsata davalarla TSK personelini cezaevlerine dolduran iktidar, o günlerde “Büyük Ortadoğu Projesi eşbaşkanlığı” adına, İran’a ve Suriye’ye savaş ilan ediyor, Mehmetçiği İran’la ve Suriye ile savaştırmaya çalışıyordu.

Uluslararası hegemonyanın istekleri doğrultusunda, bölgeyi yeniden dizayn etmeye çalışan bu anlayışın, bölgemizde “direngen merkezlere yönelik tavrı üzerinden” İran’ın düşmesi halinde, tüm doğu halklarının tehlike ile karşılaşacağını sadece ben değil, o günün tüm devrimci, demokrat aydınları ifade etmekteydi.

Nasıl ki, ABD’nin Vietnam işgali emperyalist bir işgal ise ve nasıl ki ABD’li demokratlar bu işgale karşı durmuş, Vietnam’ın yanında olmuşsa; yine ABD’nin Irak işgaline karşı ABD’li demokratlar nasıl Irak’tan yana tavır almışsa, uluslararası hegemonya tarafından dayatılan bir talimat ve görev yazısıyla, Türkiye’yi İran ve Suriye ile savaştırmaya “açık biçimde karşı olduğumuzu” kendimizi bildik bileli ifade ettik.

Bugün de sömürgeciliğe karşı “mazlum halklarla dayanışmaya, masum halklarla omuz omuza durmaya” devamla, 5 sene önce attığım mesajlardan ötürü en küçük bir rahatsızlık dahi duymuyorum.

Öte taraftan, yine havuz medyasının bazı yazarları üzerinden yayılan, “Selam-Tevhid-Kudüs ordusu dosyası” içerisinde şahsıma ait olduğu iddia edilerek yer alan, şahsımla alakalı olduğu iddia edilen bazı “konuşmalar” yine eş zamanlı olarak medyada dolaştırılmaktadır.

Selam-Tevhid ordusu adlı davanın içeriği çoğunlukla AKP bürokratlarından oluşan bir soruşturma dosyasıdır. Havuz medyası, bu dosyanın “düzmece, montaj, sahte, yalan” olduğuna dair yüzlerce haber yapmıştır.

Aynı şekilde, Hilal Kaplan ve Yıldıray Oğur gibi kalemşörler, bu dosyanın “sahte, yalan ve montaj” olduğunu defalarca ifade ettiği halde, dava dosyasında yazanları hiç çekinmeden yayma cürreti göstermişlerdir.

Şu halde, bu havuz medyası organlarının ahlaklı davranarak “bütün dosyayı” paylaşması ve tüm içeriği yayınlaması gereklidir. Böylece, kendileriyle ilgili bölümlerin de bilinmesi, okunması sağlanacaktır.

Ergenekon davaları revaçta iken hakkımda “ordu ajanı”, İslami görüş ve düşüncelerim nedeniyle “İran ajanı”, yolsuzluk sürecindeki duruşum nedeniyle hakkımda “cemaatçi” diye haberler yapan aynı çevrelere sorum şudur: “İran, Cemaat, Ordu ve Sol” ne zamandır müttefik?

Aynı anda bunların tamamı olabilmek ne mümkün?

Öteden beridir, İran ile Cemaat arasındaki ideolojik çatışma üzerinden, nasıl oluyor da bir gün İrancı, bir gün Cemaatçi olabiliyorum.

Bu neyin kafasıdır? Siz ne tür bir madde kullanıyorsunuz?

Biz, barış için mücadele eden, özgürlükler için gayret sarf eden, bu toprakların değerleriyle bütünleşik, emekten yana siyaseti temsil eden yurtseverleriz.

Bizi hangi kalıba koyarlarsa koysunlar, nasıl 2011 yılında barıştan yana olmuşsak, bugün de “savaş isteyenlere karşı barış” için mücadele etmeye devam edeceğiz.

İktidarı korumak için kana ve paraya doymayan, öteden beridir İsrail’in menfaatleri adına kalem tutan, bu ülkenin çocuklarının ölümünden haz ve mutluluk duyan ve Türkiye’nin İran, Irak, Suriye ile savaşarak, bölgeyi sömürgecilerin kontrol etmesini arzu eden, bu yolla Mehmetçiği sömürgecilerin kolluk kuvveti gibi gören kirli, ahlaksız “havuz medyası” ve o medyayı besleyen ölüseviciler tarafından hedef yapılmak, şahsım için büyük bir mutluluk ve onur kaynağıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar