Kim bu evin sahibi?

İnsanların en çok tiksindiği iki hayvandan birinin hamamböceği olduğunu söyleyebilirim. Bir kere o çirkin gövdecikleriyle hamamböcekleri pek hızlı hareket ederler. Bir böcek için pek iridirler. Duyargaları fazla proaktif ve hatta agresiftir. Yakalanarak evden atılmaları çok zordur zaten atıldıkları eve geri dönerler. İnsanlar için konvansiyonel ve kimyasal silahlar ile onları öldürmekten başka çare yoktur. Kısacası, insanlar hamamböceklerinden sadece tiksinmez, öldüresiye nefret ederler.

Öte yandan, ben şahsen insanların hamamböceklerine karşı duyduğu sevgisizliğin karşılıksız olmadığını düşünüyorum. Hamamböcekleri on binlerce yıldır insanlarla sürekli karşılaşmalarına rağmen insanları fark ettikleri anda genellikle panik halinde kaçışırlar. Hamamböceklerinin kaçması normaldir. Ortada ciddi bir orantısız cüsse problemi vardır. Ancak bu karşılaşmalarda sıklıkla koskoca insanların da kaçıştığı bir sır değildir. İnsanlar ve hamamböceklerinin kaçma motivasyonları aynıdır. Tamamen sevgisizlikten kaynaklanan bir durumdur bu. Her iki taraf birbirine empati yapmayıp birbirlerinden tiksinmektedir, birbirini ötekileştirmektedir.

Hamamböcekleri insanları seviyor olsalardı insanları fark ettikleri zaman kaçmazlardı diye düşünüyorum. Hatta hamamböceklerinin korkudan kaçmadığını düşünüyorum. Neticede, hamamböcekleri insanlardan korkuyor olsalardı insanların yaşadıkları evlerde barınmazlardı. Bizim onları sevmediğimiz gibi onlar da bizleri sevmiyorlar aslında. Bu da normal olsa gerek. Çünkü her iki taraf aynı şeyi düşünüyor ve “benim evimde senin ne işin var kardeşim?” duygusu ile birbirlerinden nefret ediyorlar.

İnsanlar ile hamamböcekleri karşılaştıklarında yaşanan sahne genellikle aynıdır. Her iki taraf için de nahoş bir karşılaşmadır. Her karşılaşma tipik bir haneye tecavüz vakasıdır. Biz insanlar büyük olduğumuz için onları genellikle öldürüyoruz. Ama onların en büyük silahı da üreme güçleridir. Ben mesela üniversite yıllarımda bütün mücadeleme rağmen bu savaşı kaybettim ve sırf bu böcekler yüzünden kaldığım öğrenci evini terk etmek zorunda kaldım. Bir daha eski bir evde oturmaya tövbe ettim. Çünkü evin gerçek sahipleri onlardı ve aslına bakarsanız benden daha çok onlar o evde yaşıyorlardı. Ben okuldu, işti derken geceden geceye o eve gelirdim ama bizler gibi eğitilmek ve çalıştırılmak zorunda olmayan hamamböcekleri 24 saat boyunca o evin tadını çıkarıyorlardı. O böceklerin beni sevmesi mümkün değildi.
Hamamböceği radyasyona bile dayanabilen güçlü bir canlıdır. Bizden daha eskidirler. Milyonlarca yıllık geçmişleri vardır bu gezegende. Değil evimiz, gezegeni bile bir gün sahiplenmelerine şaşmam ben. Çünkü kafalarında beyin yoktur bu böceklerin. Ayaklarındadır beyinleri. Kafalarını koparsanız açlıktan ölmelerini iki hafta beklemek zorundasınızdır. Bir hamamböceğini anında öldürmek istiyorsanız bacaklarını hedef almalısınız. Elbette beyninin hangi bacakta olduğunu anlamak için deneme-yanılma yöntemi ile bir işkenceciye dönüşmek istemiyorsanız bu işi bir terlik ile de halledebilirsiniz. Ancak manzara içinizi açmayabilir. Bu nedenle kimyasal silah kullanmaktan başka çareniz yoktur genellikle.

Gregor Samsa, dünyanın en ünlü öykü kahramanıdır. Franz Kafka, 41 yıllık hayatında üç beş tane esaslı roman, pek muhteşem mektuplar, dehşet veren günlükler yazmış olsa da en çok ‘Değişim’ adlı uzun öyküsü ile tanınır.

Gregor Samsa rutinde yaşayan ve sıkıcı bir insanken bir sabah sıcacık yatağında uyandığında kendisini hamamböceği olarak bulur. Zaten öykü bile havadan sudan bahsetmeden doğrudan Samsa’nın kendisini hamamböceği olarak bulduğunu anlatan satırlar ile başlar. Gregor Samsa, odasından dışarı çıkamaz. Ailesi ile yüzleşemez. Kolay değildir. Belli bir yaşa kadar insan olarak yaşıyorsunuz. En azından kendinizi öyle sanıyorsunuz. Fakat bir sabah ruhen kendinizi insan gibi hissediyor olsanız bile fiziksel olarak hamamböceğine dönüşmüş buluyorsunuz.
Aslında insanların büyük bölümü her çalışma günü hamamböceği olarak uyanıyor yatağından. Haydut kapitalistler sayesinde pislik bir viraneye döndürülen gezegenimizde başka türlüsünü beklemek saflık olurdu. Normal şartlar altında, mesela hakiki bir sosyalizm çağında günde 4 saat çalışmak çoğu insanı yatağından mutlu uyandırırdı. Oysa şimdi, en ağır şartlarda en az 12 saat evinizden uzak olacağınızı bildiğiniz için yatağınızdan yabancılaşmış bir şekilde kalkmak zorundasınız. Gittiğiniz yerlerde çok seven insanlar yok genellikle. Emeğinizin karşılığını vermediği gibi, sizi beslediğini sanan ve malında mülkünde gözünüz olduğunu düşünerek uykuları kaçan bir patronunuzun olması ziyadesiyle kuvvetli bir ihtimal.

Ama yine de umutsuzluğa yer yok. Bu kafayla devam ederse insanların soyu tükenecek bir gün. Hamamböcekleri ise sonsuza kadar payidar kalacaklar bu evde. Daha öncesinde bir gün, haydut kapitalistlerin de soyu sopu tükenecek ve hamamböceği farkındalığına ulaşan bireyler örgütlenip bu evin mutlak sahibi olacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar