Araf'tayız

Yani ne cennette, ne de cehennemde. İki arada bir derede.

Hangisine yöneleceğiz, belli değil. Hayatlarımıza tam bir belirsizlik egemen. Siyasette de böyle bu, ekonomide de, toplumsal yaşamda da…

Hükümet kurulacak mı, yoksa erken seçime mi gidilecek? Kurulursa kimler arasında kurulacak, ne kadar sürecek? Kurulmazsa, neler olacak?

Seçim oldu diyelim, nasıl bir sonuç verir? Tam şafak söküyor, derken ülke yeniden karanlıklara mı gömülür? Yoksa tersi mi olur bu kez, ülkeyi asıl dere yatağına döndürecek bir çözüm mü ortaya çıkar?

***

İç siyasette olduğu gibi dış siyasette de Araf’tayız.

Ne oradayız, ne burada. Amerika’nın dostu muyuz, yoksa düşmanı mı? NATO’nun üyesi miyiz, yoksa hedefi mi? Avrupa, Arap dünyası, Rusya ve Çin ile ilişkilerimiz nasıl? Ya İran’la?
Bulanık, dalgalı, şeker rengi, kırılgan, puslu…

Hep Araf’ta.

***

Yılmaz Gruda’nın o dizesindeki gibi:
“Hep bir yerelere gidecekmiş gibi yaşadı(k)
Okunaksız, düzen dışı, tedirgin.”


“Aslında biz Avrupalıyız!”
diye Batı’ya koşturduk bir süre. Hayır, tam öyle değil deyip, AB’nin kapısını kapadılar.

Ya öyle mi, “aslında biz Müslüman dünyasının lideriyiz, oraya döneriz!” dedik o zaman. Orada da aynı şey oldu. Üstelik bu kez yalnızca kapı kapanmadı, pencereler de kapandı.

Boş hayaldi: Araplar, İslamiyetin asıl sahibi oldukuklarına yürekten inanırlar, çünkü Kur’an’ın dili Arapça’dır. Ana dili Arapça olmayan bir kavmi lider yaparlar mı?

Kendi aralarında konuşurken söylediklerini dinleseniz, yapmayacaklarını bilirsiniz.

Yunan-Latin uygarlık kökeninden gelmediği gibi, Aydınlanma sürecini tam yaşamamış olan seni, Avrupa’nın has adamı sayarlar mı?

Kendi aralarında konuşurken söylediklerini dinleseniz saymayacaklarını bilirsiniz.

***

Çare?

Çare, cennetten de cehennemden de vazgeçip bulunduğumuz yeri benimseyip orada mutlu olmaya çalışmak. En iyisini, en özgününü, en düzgününü yaparak serpilmek.

Türkiye’nin Cumhuriyetin ilk döneminde talip olduğu “sentez”, bazılarının sandığı gibi, körü körüne Batılılaşmak değil, buydu. Meğer o, aynı zamanda bir yazgıymış.

Yaşayarak gördük: Doğu’daki geçmiş bitti, Batı’daki gelecek iptal edildi.

Gene iki arada bir deredeyiz.

Araf’ta hayat olup olmadığı bizim yapacaklarımıza bağlı.

Yapabilir miyiz?

***

Zor şeydir alacakaranlık. Zor şeydir güneşin doğduğunu mu, yoksa battığını mı bilememek…

Gerer insanları. Yorar. Kolay çözümlere teşne kılar. Ne olacaksa olsun dedirtir.

Hayır! Bulunduğunuz yerde en iyisini yapmaya çalışmaktan başka yolu yoktur aydınlığa çıkmanın!

Önceki ve Sonraki Yazılar