CHP için asıl 'Ezber'...

KONDA’nın genel müdürü Bekir Ağırdır, dün oranları açıklamadı. Ancak, 7 Haziran için görünen tabloyu çok net çizdi: “Artık şunu söylemek mümkün, HDP barajı aşacak ve 4 partili bir parlamentomuz olacak.”
Bu cümle, aynı zamanda şöyle anlamlar içeriyor:
AKP başkanlık sistemini tamamen unutacak.
Dahası, büyük bir ihtimalle tek başına iktidar olamayacak.
Bu durumda da, “koalisyon” hesapları.. Çeşitli alternatifler gündeme gelecek.
Başbakan Davutoğlu’nun siyasi danışmanı Etyen Mahçupyan da sonucu “BÖYLE” görenlerden. Bunu açıkça yazdı. Hatta tercih ettiği koalisyon alternatifini açıkladı.
“Eğer HDP barajı geçer ve örneğin AKP de Meclis çoğunluğunu elde edemez ise acaba karşımıza nasıl bir siyasi gündem çıkar? Üç partinin koalisyonu saçma bir hayalden ibaret. Şu seçim süreci bile hangi koalisyonun gerçekçi ve ‘tabii’ olduğunu ortaya koyuyor. Bu bir AKP/MHP koalisyonu olacaktır.”
Etyen Mahçupyan gibi bir ismin AKP’ye “ortak” olarak MHP’yi uygun bulması.. Dahası bunun GERÇEKÇİ VE TABİİ olduğunu söylemesi.. Bunun, kendi kariyeri / hayat öyküsü ile nasıl çeliştiğini.. Nasıl bir “hazin son” olduğunu bir kenara bırakalım. Belli ki, AKP kulislerinde –borsa yatırımcılarının deyimiyle- bu ihtimal çoktan “satın alınmış”. Siyasi çöpçatanların marifetinden sual olunmaz. Ancak bana kalırsa da böyle bir alternatif son derece GERÇEKÇİ. Her iki partideki otoriter yaklaşımları.. Özgürlüğe bakışlarını.. Milliyetçi ve dinsel söylemleri.. Yani, paradigmalarını düşündüğünüz zaman sahiden de “BİRBİRLERİNE YAKIŞIYORLAR” diyorsunuz.

***

Peki ya, evlerden ırak böyle bir ihtimali devre dışı bırakmak mümkün mü?
Elbette.
Böyle bir formülün karşısına, CHP’yi içeren bir koalisyon çıkartmak mümkün. İyi de, hangi partiyle?
İki “aday” var: MHP ve HDP..
Doğrusu, ben MHP ile koalisyonun CHP’yi sileceği kanaatindeyim. Genetik kodları bu kadar uyumsuz bir çift olamaz bence.
Oysa, HDP ile pek çok açıdan uyum sağlanabileceğini düşünüyorum.
Her iki parti için de LAİKLİK başat koşul.
Her iki parti de özgürlük vadediyor, topluma / medyaya / inançlara özgürlük sözü veriyor.
Her iki parti de bölge politikasında benzer bir tutum izliyor.

***

Bunların, kimi CHP’liler tarafından tepkiyle karşılanacağını biliyorum. Evet, HDP’nin üzerinde Öcalan’ın vesayeti var. Evet, HDP Kürt milliyetçiliği yapıyor.
Ancak, koalisyon dediğiniz “protokole bağlanan şartlar” değil midir? Kimi sıcak meseleleri, Türkiye’yi düze çıkartıp, toplumun “CUMHURİYET AYARLARINA DÖNMESİ” sağlanıncaya kadar ertelemek pekala mümkün olabilir.
Kaldı ki, Tuncelili ama Türkiye’nin sesi olmayı başaran Kılıçdaroğlu ile, Kürt siyasetini Türkler’e de sempatik gelecek biçimde yapmayı beceren Demirtaş iklimi yumuşatacaktır. Toplumdaki gerilim düşecektir. Dolayısıyla çözüm süreci, belki sancısız biçimde ancak böyle bir durumda hayata geçebilecektir.
Eğer CHP İKTİDAR ORTAĞI olmak istiyorsa.. Bu ülke için neler yapabileceğini kanıtlamak istiyorsa.. Ekonomik vaatlerinin yanı sıra, laiklik / özgürlük / hukuk gibi temel konularda Türkiye’nin önünü açmaya talipse..
Umarım seçeneklerini şimdiden masaya yatırmıştır. 8 Haziran günü de böyle bir görev için yola koyulacaktır.
CHP, son bir yılda ön seçimden vaatlerine kadar pek çok konuda ezber bozdu. Ancak asıl ezber bozmak, bence böyle olur.
Hadi bakalım, hayırlısı!!!

Biz aşağıda imzası olanlar
CUMHURİYET Gazetesi, MİT TIRLARI hakkındaki haber üzerine genel yayın yönetmeni Can Dündar hakkında açılan soruşturmaya böyle yanıt verdi. Tüm çalışanları ve yazarları SORUMLU BENİM diye, ortak bir metne imza attı. Şu açıklama ile birlikte:
“Patlaması halinde bir şehri yok edecek kadar çok sayıda silah ve mühimmat TIR’lara yüklenip komşu ülke Suriye’deki savaşın taraflarından birine gönderildi. Bu yapılırken ülkenin parlamentosu, idari yetkilileri ve halkı bundan habersizdi. Gönderen AKP hükümeti, TIR’lardaki silah ve mühimmatın varlığını ısrarla reddetti. Bu sevkiyatı ortaya çıkaran askeri yetkililer ve soruşturmayı yürüten savcılar görevden alındı, tutuklandı.
Bu ülkenin halkı karşı karşıya olduğu riskleri bilmiyordu. Bu sevkıyatın hayati, siyasi, hukuki, diplomatik sonuçlarından haberdar değildi. Bir gazetenin, bir gazetecinin görevi okurunu bilgilendirmek, halkı tehlikeden, tehditlerden haberdar etmektir. Cumhuriyet, bu sorumluluğun bilinciyle uzun süre reddedilen gerçeğin görüntü ve fotoğraflarını yayımladı. Biz aşağıda imzası olan çalışan ve yazarlar; Bu haberin tüm sorumluluğunu yayın yönetmenimiz Can Dündar ile birlikte üstleniyoruz.”
Bu metnin altına, ben de imzamı atıyorum. Bir gazeteci olarak.. Bir yurttaş olarak HABER ÖZGÜRLÜĞÜ için sorumluluğu paylaşıyorum. Lütfen listeye ekleyin: SORUMLU BENİM!


Öldürmek yetmemiş
Dün gazetelerde iki haber vardı. İlkinde bir KADIN CİNAYETİ anlatılıyordu. Muğla’da bir işçi, 1 ve 3 yaşındaki iki çocuğunun annesini boğarak öldürmüştü.
NEDEN Mİ?
Sabah namazını kıldıktan sonra salondaki eşinden su istemişti. Eşi bunu –kendi ifadesine göre- “duymazdan” gelmişti. O da bunun üzerine eşini boğmuştu.
İkincisinde ise sevgili Berkinimiz’in heykeline yönelik saldırı konu edilmişti. 14 yaşında bir çocuğu öldürmek yetmemiş.. Annesi yuhalatılmış.. Bizzat RTE tarafından –belki öğle namazını müteakip- mitinglerde “terörist” diye takdim edilmiş..
Mezarına konulan bilyeler vatandaşa “çelik kurşun” diye yutturulmaya kalkışılmış.. Yani elden gelen yapılmıştı. Belli ki İÇLERİ SOĞUMAMIŞ. Heykeline saldırılmış. Parçalanmış. Geride sadece demir bir iskelet kılmış. Nasıl kategorize etmek lazım bu iki haberi?
 Namaz kılıp “Müslümanım” demek insan olmaya yetmiyor diye mi?
Nasıl?

Edep yahu!
Erdoğan’ın da içinde bulunduğu konvoyun geçtiği esnada HDP seçim bürosu önünde toplanan Iğdırlı kadınlar, sırtlarını dönerek Erdoğan’ı protesto etti.
Iğdır’dan sonraki durağı olan Erzurum’da bu duruma tepkisini dile getiren Erdoğan, “Çok enteresan, şurada bir grup… Affedersin, hepsi sırtını dönüyor. Ne anlama geldiği belli de bizim edebimiz buna müsaade etmez” dedi. Cehaletime verin. Erdoğan’ın neyi kastettiğini tam olarak anlayamadım. Ancak edepten söz ettiğine göre “belden aşağı bir gönderme” olduğunu anladım. Nitekim, Twitter’daki mesajlar da bunu teyit etti. Onlardan biri, Gezi Platformu’ndan Mücella Yapıcı tepkisini şöyle dile getirdi: “Edep yahu.. Kız çocuğun var senin.. Kasımpaşa kabadayı raconu (bile) bunu kaldırmaz.”
Doğru. Ne Kasımpaşa’ya yakıştı, ne de Türkiye’ye. Peki ya RTE’ye? Ne diyeyim! Kişi kendisine yakışanı giyer / söyler.

Önceki ve Sonraki Yazılar