Fikret Bila'ya üzülmek!

Daha önce yazmıştım. Yine sırası geldi, tekrarlayacağım.
Kitapsız peygamberlerden Joshua, Orta Doğu tarihinde ayrı bir yere sahiptir. Çünkü, o aynı zamanda Eriha’yı ve Kudüs’ü alan kumandandır. Özellikle Eriha’yı alması, kutsal kitaplarda da yer bulan bir “mucize” ile anlatılır.
Efsaneye göre, Joshua, askerleriyle Eriha’yı kuşatır. Kentin etrafında 7 kez döner. Sonuncusunda, gökyüzünden Sûr borusunun üflenmesi gibi bir ses duyulur. Ardından ortalık toz dumandan görünmez olur. Toz duman dindiğinde, Eriha düşmüş ve Joshua askerleriyle şehre girmiştir.
Tarih, Milattan Önce 1450 ile 1370 arasında bir döneme işaret eder.
Sonra.. Çok sonra.. 20. Yüzyıl sonlarında bilim insanları / arkeologlar Eriha kalıntılarını inceler.. Efsaneleri, tarihi kayıtları didikler.. Ve şöyle bir sonuca varır. Joshua, Eriha kumandanlarının aklını karıştırmak için kentin etrafında dönmeye başlar. Bu sırada, daha önceden satın alınmış casusların surlarda açtığı delikten birkaç asker şehre sızar. Muhtemelen kritik noktalara patlayıcılar yerleştirir. Yedinci dönüşten sonra “işaret” olarak borular üflenir. Patlayıcılar bir yandan, hücum eden askerler öte yandan.. Ortalık toz duman olur ve şehir düşer.

***


Peki, böyleyse, efsanedeki MUCİZE neyin nesidir?
En makul yanıt şu: Joshua’nın tüm peygamberler / veliler / krallar / padişahlar / başkanlar gibi EFSANEYE ihtiyacı vardır.
Hz. Musa’nın yeğenidir. Belli ki çok da maharetli bir komutandır. Ancak ünvanların kapanın elinde kaldığı bir dönemde, güç efsanesiz olmaz. O da, Musa gibi Kızıldeniz’i yaramasa bile böyle mucizelerle anılmalıdır. Bizim kültürümüze Hz. Yuşa olarak geçen Joshua’nın “tarih yazıcıları” işte o mucizelerin mucidi ve nakledicisidir.
Bugün, böyle mucizeler icat edilemiyor elbette. En son, Refah Partisi sayesinde milletvekili olup Meclis’e “bile” giren Hasan Mezarcı bunu denemişti. 1990’ların ortalarında “Mehdi” olduğunu ilan etmiş ve hatta belirli bir tarihte gökyüzüne bakanların kendisini “uçarken” göreceğini iddia etmişti. Mezarcı, birkaç zavallıyı heyecanlandırdığıyla kaldı. Unutulup gitti.
Evet, devir mucizeler devri değil artık. Onun yerini ALGI YÖNETİMİ diye bir modern icat aldı!
Başkanlar, başbakanlar, hatta ünlü işadamları veya sanatçılar, haklarında çıkan haberlerle uyguluyor bunu.
Ya süper lider oluyorlar.. Ya şefkat veya zekâ küpü.. Var olmayan güçler atfediliyor onlara. Ya da hiç yaşanmamış aşklarla karşımıza çıkıyorlar…

***

Fotoğrafa bakınca, bunlar geldi işte aklıma. Modern zamanların tarih yazıcıları / efsane katipleri / mucize bulucuları Başkan Bey’in uçan halısına binmiş. Türkiye’nin “O’nun zamanında nasıl ileriye gittiğini ve O Başkan olunca, bir de İç Güvenlik Paketi çıkınca nasıl daha daha ileriye gideceğini” dinliyorlar. Deklanşöre basıldıktan sonra yerlerini, öteki SEÇİLMİŞ gazetecilere bırakacaklar. Ve bir koşu gidip Başkan Bey’in efsanesini yazacak, gazetelerine geçecekler.
Erdoğan’ın sağında, Deniz Feneri sanığı olarak yargılanan –eski RTÜK Başkanı- Zahid Akman.. Onun yanıbaşında, şeriatçı Yeni Akit Gazetesi’nin, RTE’nin uçağından hiç eksik olmayan ismi Hasan Karakaya.. Karşı sırada, “SABAH OLARAK SONUNA KADAR BAŞKANLIĞI SAVUNACAĞIZ” diye yazan Erdal Şafak.. Ve onun yanında, Fikret Bila..
Bu kare, sadece Joshua / Yuşa efsanesini hatırlatmakla kalmadı. Bakarken bakarken Fikret Bila’ya üzüldüğümü farkettim.. Sözcü, Yurt, Cumhuriyet gibi gazetelerin yasaklı olduğu bir uçağa binmeyi içine sindirmek.. Zaten, bir gün öncesinde Kadıköy’deki tarihi Alevi Mitingi’ni birinci sayfadan kovmak.. RTE’nin her söylediğini kutsal metinlerden alıntı yapar gibi not almak ve yazmak..
Bu arada (yer aldığı her karede) OBJEKTİFE BAKAMAMAK..
Ne fena!
Değer miydi? Değiyor mu?
AKP’lilerin bile artık isyan etmeye başladığı bir zorbalık sürecinde, Başkan Bey’in efsane yazıcısı olmak nasıl içe sindirilir?
Dedim ya.. Şaka değil, sahiden üzüldüm.
Bir gazeteci kendisini bu kadar FAKİRLEŞTİRİR Mİ!



Hani zorlama yoktu!

Ne diyordu AKP’liler? Kimsenin başını zorla kapattırmayız. Kimseyi zorlamayız. Öyle mi? Peki bu neyin nesi?
DHA’nın haberine göre, AKP Kahramanmaraş İl Başkanlığı, şehrin kurtuluşu yıldönümünde bir ilan verdi.. Ama ilan krize yol açtı. Nedeni, Sevde Beyazıt Kaçar’ın başının açık olmasıydı. Bunun üzerine derhal O BAŞ KAPANDI! Ve ilan yenilendi. İşte iktidarın gerçek yüzü.. İşte Anadolu’da yaşananlar.. Buyurun!


Fidan meselesi

MİT Müsteşarı Hakan Fidan milletvekili adayı olmak için istifa etti ya.. RTE’nin gazetecilerinden ayrıntısıyla okuduk. Meğer RTE, hiç istememiş istifa etmesini. Ama sözünü dinletememiş. Çünkü Fidan çok yorulmuş-muş.
Nedense inanasım gelmedi. Hayır, RTE’nin karşı çıktığına değil.Fidan’ın yorgunluk gerekçesine.
Çünkü artık herkes biliyor ki, eğer evdeki hesapları çarşıya uyarsa, Hakan Fidan yeni hükümette Güvenlik Bakanı olacak. Yani daha çok yorulacak.
O halde neden istifa etmiş olabilir?
Buyurun size bir komplo teorisi: Uğultuya dönüşen fısıltalara bakılırsa, yakında yeni dosyalar, tapeler patlayacak. O dosyalarda, her tartışmalı olayın / skandalın / facianın orta yerindeki MİT ve Müsteşarı olsa şaşırır mıyız!
Diyeceksiniz ki, “MİT ve Hakan Fidan MİT yasasının koruması altında.”
İyi de, Fidan’ı (ve dolayısıyla RTE’yi) korumak için bir gecede çıkartılan yasa, bir gecede değişir.. Ve Hakan Fidan kendisini bir anda savcı karşısında bulabilir.
Yani.. Hem bu yönde bir istihbaratı varsa.. Hem de, evdeki hesabın Haziran’da çarşıya uymaması, AKP’nin gücünü kaybetmesi ihtimalini görmüşse.. Hakan Fidan’ın, kendisine, yasa yerine milletvekilliği kalkanı istemesi pek doğal.

Önceki ve Sonraki Yazılar