O iyi insanlar…

Yaşar Kemal’in “Demirciler Çarşısı Cinayeti” adlı o destan gibi romanı şöyle başlar; "O iyi insanlar o güzel atlara binip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık."

Bir şiir tadındaki roman yine aynı sözlerle biter. ‘Demirciler Çarşısı Cinayeti’, Yaşar Kemal’in “Akçasazın Ağaları” adlı nehir (seri) romanlarının en ünlüsüdür.

Bu roman tarihle, zamanla, düzenle hesaplaşmanın hikâyesidir. Güney’de, Çukurova’da, Toros eteklerinde ağalık düzeni çökerken, hemen yanı başında açılan yeni tarihsel dönemi ve değişimin kaçınılmazlığını anlatır.
Ancak bu değişim geciktikçe, eski kurumlar ve bir önceki çağın güçleri direndikçe, daha da önemlisi yıkılanın yerine yine insanı kendisine, doğaya ve ürettiklerine yabancılaştıran bir düzen kurulmaya başladıkça geçiş dönemlerinin yozlaşması da kaçınılmazdır.

Toplumların serüvenlerinde öyle tarihsel dönemler vardır ki, bazen iyiyi ve güzeli temsil edenler sahneden çekilir. Ortam kötü olanlara, eskiyi temsil edenlere ve çirkinliklere kalır. Eski yıkılır, ancak yeni olan bir türlü gelemez.

Yaşar Kemal’in Demirciler Çarşısı’nda hayatı örslerinde döven o demirci ustaları, bu durumu anlatır. O sözler öyle güçlüdür ki, üzerine başka söz edilemez.

Dün Türkiye’nin her köşesinden Suruç katliamına kurban verdiğimiz o güzel ve yürekli çocukları uğurladık.

Belki, “o iyi insanlar” bir dönem gerçekten çekip gitmişti bu ülkeden. Darbecilere, yobazlara, ırkçılara, yani kötülüğe kalmıştı bu topraklar. Ancak o güzel insanlar, o beyaz atlarına yeniden binip çoktan döndüler. Gezi/Haziran direnişi, bir anlamda onların dönüş destanıydı.

Suruç’ta yitirdiğimiz insanların uğurlandığı törenler, onların bu topraklara döndüğünün, dahası binlerce, on binlerce, yüz binlerce olduklarının kanıtıydı.

Edebiyata sığınarak söyleyelim; bu ülkeyi, “Demirin tuncuna, insanın piçine” bırakmayacağız.

Önceki ve Sonraki Yazılar