Süleyman Karan

Süleyman Karan

Uzlaşma değil şeytanla goygoy

Hangi akla hizmet bilinmez ama Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na katılmaya karar veren partiler, tam anlamıyla bir tuzağa çekiliyor. Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) hala bir umut, yeni anayasada demokratik dönüşümlerin gerçekleşeceğine inanıyor olsa gerek... Yani kapıları kapatmış değil! Çözüm süreci boyunca oyalanmalarına, kandırılmalarına rağmen... Sebep ne? Yani akılla bir sebep bulunamıyor. Ya da belki yine kapalı kapılar ardından alınan verilen sözler vardır belki de...

Ders almak için akıl gerek

MHP, zaten malum, her ne koşulda olursan olsun, ne zaman AKP zor duruma düşse, bir şekilde can simidi olmayı görev bildiğinden, Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda yer almaya karar verdi. Bununla yetinseler iyi, bir de komisyonda ye almama kararı alan CHP’yi eleştiriyor, AKP’nin sözcüsü gibi davranıyorlar.
Birbirine taban tabana zıt, bu iki partinin bu komisyonda yer almaya bu denli istekli olması bile, tek bayına yeni anayasasının, ‘demokratik’, ‘çağın gereklerine uygun’ ve bir ‘uzlaşı’ sonucunda oluşturacağı konusunda tümüyle bilinmezliklerle dolu...

Söz gelimi, MHP cansiperane bir şekilde HDP’nin kapatılmasını isterken bu komisyonda yer alacak. HDP büyük olasılıkla yerinden yönetim, özyönetim, azınlık hakları ve benzeri maddelerin anayasada yer alması için... AKP’nin ise bu meselelere ilişkin hiçbir derdi yok... Yeter ki başkanlık sistemi anayasaya yerleşsin, dünya yansın, gerisi pek önemli değil...

Ne tartışılacak, nerede uzlaşılacak ki?..

Hani başkanlık sistemiyle neyi kastettiklerini bilsek, dert değil de... Başkanlık sisteminin ne olduğunu bilen bir AKP’li de yok görüldüğü kadarıyla... ‘Türk tipi başkanlık sistemi’ diye bir sakız çiğniyorlar, ama herhangi bir soruya verilmiş bir yanıt yok. Bildiğimi bu başkanlık sisteminin ne Fransa’daki gibi yarı-başkanık, ne de ABD’deki gibi başkanlık sistemi olmadığı... Bildiğimiz bir şey daha var, yasamanın iki farklı meclisten oluşmayacağı... Zaten senato tipi bir denetleme mekanizmasını asla istemeyeceklerini tahmin etmemek zor.  

Her iki partinin de, AKP’nin bu Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nu mostralık kurduğunu görmemesi açıkça pek imkan dahilinde değil. Tipik İhvan zihniyetiyle, “Biz uzlaşmaya çalıştık, ama diğer iki parti çalışmaları baltaladı. Tek çaremiz referandum” diyecekler. Bu sayede her iki partiyi de çözümü baltalamakla suçlayıp, yüzde 1, yüzde 2 ne koparabilirlerse, referandumda başkanlık sistemini geçirmeye çalışacaklar. Tabii ki başkanlığın yanına iki-üç pek de anlamı olmayan maddeyi daha ekleyip ki, dertlerinin otoriter, faşizan Yeni Türkiye’ye geçiş olmadığı makyajını yapabilmek için...

Cehenneme tek yönlü bilet


‘Cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşelidir’ derler ya, bu siyasi güruhun, ‘iyi niyetli, demokrat, insan dostu’ olduğunu sanarak ilk hükümet ettikleri dönemde destek verenlere, diyelim ki “Hadi o dönemde kim gelirse gelsin, mecburen bazı reformları yapacaktı. Bunlar da yaptı. O yüzden destek verdiniz”… İkinci hükümet dönemlerinde de pek zeka izi taşımasa da, yine darbe anayasasını değiştirmek için ‘yetmez ama evet’ diye destek verdiniz. Şimdi artık lümpen, gerici, faşizan, işbirlikçi, yolsuz tüm yanlarıyla ‘kral çıplak’ken hala bu neyin iyi niyeti? Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda kiminle, hangi demokrasi arayışına, hangi tartışmaya girilebilir. Anayasayı, Anayasa Mahkemesi’ni tanımayan bir ‘müstakbel başkan’ın yönettiği bir partiyle, hangi başkanlık sistemi tartışılabilir?
Belki de CHP’nin şu ana kadar aldığı en doğru kararı eleştirmek, hangi aklın ürünü olabilir. CHP 7 Haziran seçimleri sonrasında yapılan sözde koalisyon görüşmesiyle yeterince kandırıldığı için bir ders çıkarmış olduğu için im eleştiriliyor. Eleştirilecek birileri varsa, herhalde, gerek 7 Haziran, gerek 1 Kasım sonrasında uyguladığı ‘AKP stepnesi’ politikasıyla MHP olmalı… Ki bu kez artık yüzde 10’un da altına inmeyi garantiler, eğer ki başkanlık sistemine de ‘olur’ verirse…

Faust kadar olun bari…

HDP’ye ne demeli?.. Çözüm sürecinde, her türlü yalanı söyleyebilen bir siyasi heyetle kapalı kapılar ardında görüşmeler yapmanın sonunda, şimdi fezlekeler ellerine verilmek üzere… Her türlü linç girişimine maruz kalıyorlar… Ve hala Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na ‘dört parti olursa’ şartıyla girebileceğini açıklıyor.

Goethe’nin Faust’unda şeytanla anlaşma yapan roman karakteri bile şeytandan bir şeyler alır, böyle bir anlaşmadır şeytanla anlaşma… Peki hiçbir sözüne güvenilmeyen, tüm ‘uzlaşma’ görüşmelerinde ‘goygoy’ dışında bir şey yapmayıp, üzerine bir de iyi niyeti istismar etmiş bir siyasi heyetle hala uzlaşma aramak nedir? Ya goygoy müptelası olmuşsunuzdur ya da akli melekeler bitmiştir.
Gelmiş kapının önüne eşkıya, kapıyı yumrukluyor, kimileri de hala “Buyur bir çayımızı iç hele… Anlaşırız” diyor. Böyle saf olanı, sabah akşam kullanır, ardından da yok ederler… Tarih böyle bir şeydir, bakınız yakın tarihten Almanya, bakınız biraz daha uzaktan Fransız Devrimi’nin akıbeti… Şeytanla uzlaşma olmaz!

Önceki ve Sonraki Yazılar