Bayram benim neyime?!

Bayram denilen zamanlar çok acayip zamanlar. Biz bayram günlerinde milletçe rezillik yaşıyoruz ve bunu tuhaf bir biçimde hep yaşıyoruz. İstanbul mesela, girişi belli, çıkışı belli. Ama her bayram vakti o giriş ve çıkışlara yüz binlerce araç dayanıyor, şuursuzca trafiği düğümlüyor. Çanakkale Boğazı’nın feribot kuyruğu şu dört günlük tatil için 20 kilometreyi geçmişti. İzmit Körfezi istikametinde iki ana arteri ise hiç sormayın! İstanbul’un göbeğinden Sakarya ve Yalova’ya kadar trafik gıdım gıdım ilerliyordu. Geri dönüş de aynı…

Bir kere girmiştim o bayram trafiğinin içine. İnsan insanlıktan çıkıyor!

HHH

Tabii biz bu bayram denen özel zamanlarda toplu cenaze de kaldırıyoruz. Cumhurbaşkanlığı makamını işgal eden unsura biat edip uzun yıllar hapis yatmaktan kurtulan ve bir anda nasıl bir otobüs filosuna sahip olduğu anlaşılamayan zatı muhteremin kaza ve kader üzerine söyledikleri, ‘reis’ini aratmadı. Kendisine ait ‘nezih’ otobüs firmasının iki otobüsü birden devrilip parçalandığında anladık ne kadar kaderci olduğunu! Tabii otobüs şoförlerinin fıtratında aşırı çalıştırılma olunca, kazalarda şampiyonluğu kimseye bırakmıyor arkadaş.

Azrail’le teyze çocuğu mübarek!


***

İstanbul’da kalanlar için durum değişmiyor. Bakın, bu İstanbul’un caddeleri yıllardır aynıdır. Ne var ki o caddeler üzerine inşa edilen binalar, gökdelenler giderek artmaktadır. Caddelerin birbirine bağladığı mahalleler büyümektedir. Dünyada bu kadar acayip bir ‘kentleşme’ anlayışı göremezsiniz, AKP yaptı, oldu!
Haliyle buralarda yaşayan insanlar bayram, hafta sonu gibi zamanlarda mobil hale geçmeye kalktığında şehir kitlenip kalıyor.

Şehir kitlenince ne oluyor? Birkaç şey oluyor.

Birincisi, trafikte bekleme nedeniyle her yıl milyarlarca dolarlık akaryakıt heba oluyor. Üstelik İstanbul’da kişi başına düşen otomobil miktarı öyle sanıldığı kadar yüksek değil. Ankara’dan düşük mesela! Şehrin yapısı dandik!

İkincisi, bu trafik insanları delirtiyor. Trafikte yol verme meselesi yüzünden yaralanan/öldürülen insan sayısında dünya şampiyonu olduğumuzu söyleyebilirim…
Üçüncüsü, trafikteki yamyamlaşma şehrin tüm hayatına yayılıyor. Yaşam kalitesi düşüyor. Koca bir şehirde ‘altta kalanın canı çıksın’ oynanıyor!

Bunlar tam olarak AKP’nin bu millete reva gördüğü seviyeyi ifade etmektedir…

(İstanbul dünyada Jakarta’dan sonra trafiğin en çok kilitlendiği ikinci şehir. Oysa İstanbul’da 100 kişi başına sadece 22 araç düşmektedir. Bu oran Ankara’nın üçte iki, Batı Avrupa kentlerinin üçte biri düzeyindedir! Yani İstanbul’da sanıldığı gibi öyle çok otomobil yoktur. Fakat plansızlık ve haydutluk bol miktarda mevcuttur. “Duygulu” insanlar için özellikle belirtelim, trafik sadece sinir sistemini ilgilendirmez. İstanbul trafiğinin kilitlenmesinin ekonomiye getirdiği ek akaryakıt maliyeti yakın zamandaki bir araştırmada yıllık 6.5 milyar lira olarak hesaplanmıştır. – Cem Aslan, RED Dergisi 98. Sayı, Temmuz 2015)

***

Birkaç laf da ‘gidilen istikamet’le ilgili etmek lazım…

İnsanın doğuştan bazı şansları ve şanssızlıkları var. Benim şansım, bir yandan da şanssızlığım, bu memleketin en güzel sahil kasabalarından birinde doğmuş olmak. Memleket güzel de, bayram falan dedin miydi annemin babamın yanına gitmek eziyet haline geliyor. Sokaklarımızda dolaşamıyoruz. Balkondan içeri meraklı turistler girecek neredeyse.

Hayır, bir de diziciler furyası olmuştu zamanında, kapıdan çıktığımızda kafayı kameraya çarpıyorduk. Şimdi o ambiyansı cep telefonlarıyla ‘selfie’ çeken arkadaşlarda yakalıyoruz…

***

Bu bayramda, bir-iki gün evvelden yola çıkarak memlekete gittim. Ege’nin makus talihidir, bayramlarda yoğunlaşmak üzere orman yangınları çıkar, küçük ölçekli bir orman yangını yaşadık. Kim bilir, belki birileri daha fazla ‘turistik alan’ kazanmaya çalışıyordu.

Curcuna içinde büyükleri ziyaret ettik. Çocuklar zeytinyağlı ev baklavası yedi. Curcuna içinde evlere dağılacağız bayram sonrası. Belki şu bayramlar iki ayrı etapta kutlansa iyi olur. İstanbul nüfusunun yarısı birinci etapta çıkar tatile, geri kalanı ikinci etapta… Belki böyle böyle birazcık idare edebiliriz.

Aksi takdirde bu bayramlar eziyetten başka şey değil…


Önceki ve Sonraki Yazılar