Süleyman Karan

Süleyman Karan

İsrail el uzattıysa, durum vahimdir!

Gece uyku tutmadı, o kanal senin bu kanal benim zaplayıp dururken, bir de baktım karşımda Müşerref Akay... 'Türkiyem Türkiyem cennetim, benim eşsiz milletim'i söylüyor. Üzerinde bayrak! Uykum tümüyle kaçtı. Zira kanal ana medyadan...

Aynı gün içinde İsrail ile yeniden balayı haberini almış ve Güneydoğu’dan gelen ölüm haberlerini izlemiştim. Bir gün önce ise yine zapping sırasında Kanal 24’te Ersoy Dede ve Cem Küçük’ü dinlemiştim, kötü bir komedi filmi niyetine... Şizofrenik komplo teorileri ve ‘onu da tutuklayalım, bu casus, o vatan haini, beriki bizden gibi görünüyor ama değil’ diye öyle akıl yoksunu bir geyikti ki sormayın.

Türkiye, AKP ve her politik aktörün bambaşka bir dönemeçten geçtiği bir süreç yaşıyoruz benim anladığım bu... Kimisi “Fabrika ayarlarına dönülüyor” diyor, kimisi “90’lara döndük” diyor, kimisi her dakika “Dik dur eğilme, devletin bekası, tek devlet, tek millet, tek bayrak” diyor. Aslında incir çekirdeğini dolduracak tek bir fikir çıkmıyor.

Hani her şeyin ite kaka gidebilceği bir süreçte olsak neyse de, dünya dönüşüyor ve bu Ortadoğu’dan başlamışken, gerçek bir hümanistin ve yurtseverin üzülmemesi mümkün değil bu olup bitene...
Ballıydı ama artık bal kalmadı!

Zira son 15 yılda öyle ya da böyle, AKP’ye rağmen ‘zeitgeist’ (çağın ruhu) sayesinde bazı insan hakları ve demokratik dönüşümler gerçekleşmişti. Mecburiyetten yoksa başka bir sebeple değil... Yani AKP iktidarlarının demokratik bir yönelimi sayesinde değil. Zira artık çok net biliyoruz ki, onlar sadece kendilerine müslüman, kendilerine demokrat! Zaten bu sebeple bu kadar kolay, dört yıl içinde ‘özleri’ne, yani profaşist mezhepçi kimliklerine döndüler. Fıtratlarında vardı zira!

Türkiye’de merkez sağın pragmatik, çözümsüz, aksak düzenin devam etmesini ve meselelerin halının altına süpürülmesini öngören anlayışıyla Milli Görüş’ün tam ne olduğu belli olmayan mezhepçi-milliyetçi çizgisi ve her zaman kullanışlı MHP’nin ‘devletçi’ ve volümü duruma göre artan ya da azalan ‘şoven’ söylemleri... İşte yeni AKP bunların eklektik bir yamalı bohçası olarak kendini dönüştürmüş durumda. Oylarındaki artışı da buna bağlamak mümkün. Zira her şey kötüye gittiğinde, geriye sadece hamaset kalır ve AKP de buna sarılıyor.

En güçlü olduğunu sandığın an batarsın!

Bir siyasi anlayışın çöküşü, öyle kısa sürede olmaz. Hele ki bu siyasi anlayış, Türkiye’yi bugünlere getiren, artık habisleşmiş her türlü melaneti içinde barındırıyorsa... Türkiye sağı böyle bir şeydir, en merkezinden en uçtakine kadar, aynı davrranışsal eğilimleri gösterir. Ortaya koyduğu program mı tıklamaya başladı, ‘Vatan, Millet, Sakarya’ ile oylarını konsolide etmeye çalışır. Dış politikada tümüyle iflas mı etti, ‘Türk’ün Türk’ten bir başka dostu yoktur’! Bir istisna ile dikkat edin, ne zaman ki böyle höykürmeye ve sızlanmaya başlarlar, bir tek dost vardır; İsrail!.. Türkiye’nin kabuslarında yanında olan tek dostudur İsrail. Tabii ki babasının hayrına değil!..

Böyle bir ilişkidir bu!

Politikada böyle de ekonomide ne? AKP çok şanslı bir siyasi oluşum... Dipten dönen ve finansal, özellikle de bankacılık alanındaki yapısal sorunları acı ilacı içerek büyük oranda çözmüş bir ekonomiyi devraldı. Yine o dönemde küresel ölçekte para bolluğu yaşanıyordu, şu günlerde artık sonuna geldik bunun... İç piyasa tüketime açtı ve hâlâ küresel sermayeye satılabilecek kamusal varlıklar vardı. Yapılması gereken iç tüketimi artırarak üretimi desteklemek ve bunun yanında ihracata ağırlık vermekti. Yani helva yapmak için un, yağ, şeker vardı. Bir tek düzgün kavurmak gerekiyordu. Yani sanayide yapısal dönüşümü gerçekleştirmek, kamu-özel sektör arasındaki ilişkileri şeffaflaştırmak ve ahlaki bir standarda oturtmak. Ama fıtratları izin vermezdi! Zira polikitada olduğu gibi ekonomide de akılcı ve ahlaki olanı yapacak nitelikleri yoktu. Bu sebeple hiçbir yapısal dönüşüm tam olarak gerçekleşmedi, ihracata yönelik yeni bir üretim (ara malı üretimi) dönüşümü gerçekleştirilemediğinden ihracatımız arttı, ama daha çok ara malı ve hammadeyi verene çalışmış olduk. Büyüme borçlanma ve inşaat sektörü üzerine kuruldu. Ha bir de 'çılgın projeler' ile yandaş sanayiciye fon aktarımı sağlandı. Şimdi artık dünyada para bolluğu yok ve yine yapısal sorunlarımızla başbaşayız.

Kriz ruhun aynasıdır!

Sözün kısası, her siyasi yapı krizle yüzleştiğinde ne olduğu ortaya çıkar. AKP yola çıktığında muhafazakar-demokrat olarak tanımlamıştı kendini ve ilk beş yılı böyle geçmişti. Sonrasında siyasi krizlerle yüzleştiğinde, nikelajı döküldü, geriye otoriter, mezhepçi, kleptokrat bir çıkar grubu çıktı. Ekonomik krizlerde ise neo-liberallik bile nepotizm (kayırmacılık) ve kleptokrasi sebebiyle ugyulanamadı. Aslında Kemal Derviş’ten miras alınan neyse onu bile bozarak yollarına devam ettiler.

Artık şanslar son bulmuş durumda. Dış politikada GOP Suriye’de gömülürken, AKP’nin de bir kıymeti harbiyesi ve gücü kalmadı. İç politikada zaten 15 yıl öncesinin güvenlikçi ve çözümsüz politikalarına sarılmış durumdalar. Yani sonu yok! Ekonomi ‘istikrar’ makyajıyla bir süre daha ite kaka gider, ama emlak balonu kaynaklı bir kriz domino etkisi yapmaya aday...

Bir siyasi oluşum ortamla birlikte varolur, ortam değişirse uyum sağlamaya çalışır ya da gümler. Hemen değil, birkaç yıl içinde... Ortam bu, ama AKP’nin artık ortama uyum sağlama esnekliği kalmadı. Neye benziyor biliyor musunuz? Hamaset nutukları atan Tansu Çiller’in DYP’sine... Astığım astık, çaldığım çaldık, bildiğim bildik bir kafa... Bu kafa çok duvara çarpacak çok!..

Önceki ve Sonraki Yazılar