Suruç: IŞİD'in bir aklı var

IŞİD, ne bir grup “akılsız vahşi”nin bir araya gelmesinden, ne de basitçe “istihbarat örgütleri tarafından yönetilen robotlaşmış militanlar”dan oluşan bir örgüt. IŞİD’in bir aklı, hedefi, stratejisi var. İstihbarat örgütleriyle ilişkisi ise “kazan-kazan” ilkesi üzerine kurulmuş durumda, istihbarat örgütleri IŞİD’İ, IŞİD de bu örgütleri kullanmaya çalışıyor.

Suruç katliamını bu perspektif üzerinden okumak, yani meselenin piyonluğun ötesine geçtiğini görmek, sanıyorum ki olan biteni anlamamızı kolaylaştıracak bir nitelik taşıyor. O halde açmaya çalışalım.

Suruç, IŞİD’in aklına, hedeflerine, stratejisine gayet uygun bir saldırı. Düşünün, aylar süren bir savaş neticesinde geri çekilmek zorunda kaldığınız, “karizmanızı çizen” bir yer var, adı Kobane. Üstelik Kobane’de savaştığınız güçler, yani YPG, ABD’nin desteğiyle Tel Abyad’ı da almış ve size büyük bir darbe vurmuş. YPG’nin insan kaynağı ise sınırın bu tarafı, binlerce Kürt genci sınırı geçerek IŞİD’e karşı savaşıyor. Dahası, enternasyonalist dayanışma adına silahlı sol örgütler de Rojava’ya savaşmaya gidiyor.

Suruç katliamı tam da bu “siyasi manzara”ya yerleştirildiğinde anlam kazanıyor. Suruç, Kobane’nin tam karşısı, Kobane’ye geçişler buradan yapılıyor, Kürt halkı Kobane’yle Suruç üzerinden bağlantı kuruyor. Katliama maruz kalan gençler ise sözünü ettiğim enternasyonal dayanışmanın bir parçası olarak Kobane’yi yeniden inşa için Suruç’a geliyorlar.

İşte IŞİD, bu katliamla hem savaşı sınırın bu tarafına taşıyor, hem kendince Kobane’nin ve Tel Abyad’ın intikamını alıyor hem de enternasyonal dayanışmayı hedef tahtasına yerleştirmiş oluyor.

Üstelik bununla son zamanlarda IŞİD politikasını değiştirmeye başlayan ve ufak çaplı da olsa operasyonlara girişen devlete gözdağı veriyor, “şimdilik sana da muhalif ve politik bir hedefi vurduk ama sıra büyük kentlere, turistik yerlere, alışveriş merkezleri”ne de gelebilir” demiş oluyor.
Peki böylesine büyük bir saldırıdan istihbarat örgütlerinin haberdar olmaması gibi bir durum söz konusu olabilir mi?

Bu sorunun yanıtı, yola çıktıkları andan itibaren polis takibi altında olan ve Kobane’ye giden bir grup solcu genç söz konusu ise açık bir şekilde “hayır”dır, saldırının bilgisi mutlaka alınmıştır.

İşte “kazan kazan” dediğim ilişki, bu noktada gündeme gelmiş olabilir; aktörler, güç odakları, istihbarat merkezleri, bu tür saldırılar üzerine “fayda-maliyet” analizleri yaparlar, eğer saldırı kendi çıkarlarına uygunsa saldırıya göz yumulur, kolaylaştırılır, hatta örgütler teşvik edilir. Böylece arzulanan siyasi hedeflere daha kolay ulaşılacaktır.
Peki Suruç katliamındaki siyasi hedef nedir?

Bu soruya, kanıtlara dayalı ve kesin bir yanıt vermek elbette ki imkânsız ama yine de, ironik bir şekilde birbirine zıt iki siyasi hedefin söz konusu olduğu söylenebilir.

Ülkeyi 7 Haziran seçimlerine Kürt sorununu kaşıyarak taşıyanların, çözüm sürecini bitirmiş ve Suriye’ye girmiş bir Türkiye’de “başkanlık” hayallerinin daha kolay gerçekleşeceğini düşünmeleri yüksek ihtimaldir.

Tam tersinden ise, bu saldırı vesilesiyle iktidara IŞİD ve Suriye politikasını değiştirmesi, tampon bölge hayallerinden vazgeçmesi ve kesin bir şekilde ABD çizgisine gelmesi gerektiği, yoksa çok daha büyük eylemlerle karşılaşacağı mesajı verilmek istenmiş olabilir.

Nedeni ne olursa olsun, çoğunluğu üniversite öğrencisi 30’dan fazla sosyalistin katledilmesi, Türkiye için tarihi kırılma anlarından biridir; yaratacağı etki ise önümüzdeki günlerde çok daha net bir şekilde görülecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar