Türkiye toprak gaspı peşinde mi

Devlet veya şirketler geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerde çok uzun süreler için toprak kiralıyorlar veya satın alıyorlar. Petrol veya tarım ürünleri üretiyorlar. Açıkça işgal etmenin yanında, şimdi bir de böylece ülkelerin topraklarına çok şık yöntemlerle el koyuyorlar. Küresel ısınma ve petrolün tükeniyor olması artık görünür bir gerçek. Bu durum bazı şirket ve devletleri harekete geçiriyor.

Ülkemiz de her iki yönüyle bu olayın dışında değil. Büyük devlet olmanın bunu gerektirdiği açıklanmış. Bu aslında düpedüz emperyalizm. Yurt dışında tarım yapan bir şirketin ülkemize faydası yok. Onun yurt dışındaki herhangi bir şirketten farkı yok. Mutlaka ürünleri Türkiye’ye getirmesi gerekmiyor. Getirse bile bunun yerli üreticiyi baltalamaktan başka pek bir yararı olacağını sanmam.

Arazi gaspı halklar ve yerel toplulukların gıda egemenlikleri için ciddi bir tehdit. Dünya Bankası bu yeni arazi gaspına yardımcı olmak için yedi ilke yayınlamış. Hatta Birleşmiş Milletler Gıda Tarım örgütü FAO ile IFAD ve UNCTAD gibi kuruluşlar Dünya Bankasını desteklemişler. Bu ilkeler arasında çevreye zarar vermemek falan da varmış. Bunlar aslında işi meşrulaştırmak için ortaya atılan laflar. Hatırlarsınız özelleştirme furyası da başlarken, sermayenin tabana yayılmasından, kooperatiflerin de işe girmesinden söz etmişlerdi. Bunlara inanan veya inanmış görünen çok insan çıkmıştı. Sonunda ne olduğunu biliyoruz. 

Gıda fiyatlarında başlayan hızlı artışlar arazi gaspı için iştahları arttırıyor. Bu arazileri ele geçiren şirketler ürünü, toprağı, doğayı kirleten, insanları işsiz bırakan endüstriyel tarım yöntemlerini kullanacaklardır. Bu soygun biran önce durdurulmalıdır. Bu soygundan en çok zarar görecek ülkelerden biri de Sudan’dır. Sudan’da insanlar açlıktan ölürken arazilerini başka ülke ve şirketlere vermeye teşvik edilmektedir. Başta La Via Campesina , FIAN,  Land Research Action Network,  GRAIN olmak üzere yüzlerce kuruluş arazi gaspına 22 Nisan 2010’da yayınladıkları bir bildiri ile karşı çıktılar. İstekleri kısaca şöyle:

1.    Araziler yerel toplulukların elinde kalmalı, eşitlik içinde toprak ve doğal kaynaklara ulaşımı için gerçek bir toprak reformu uygulanmalı.,
2.    Tarımsal-çevresel ilkelere göre çalışan köylü, küçük üretici, balıkçı, çobanları kuvvetle desteklemek gerekir. Katılımcı araştırma ve eğitim programları desteklenerek küçük ölçekli gıda üreticileri herkes için bol, sağlıklı gıda üretmeliler.
3.    Tarım ve ticaret politikalarını halkın katılabilmesi ve yararlanabilmesi amacıyla, gıda egemenliğine sahip çıkacak ve yerel, bölgesel pazarları destekleyecek şekilde düzenlemek gerekir.
4.    Yerel halkın toprak, su ve biyoçeşitliliği denetlemesini sağlayacak şekilde, topluluk yönetimli gıda ve çiftçilik sistemleri desteklenmelidir. Şirket ve diğer güçlü aktörlerin (devlet veya özel) tarımsal, kıyı ve otlak alanlarını , ormanlar ve sulak alanları ellerine geçirmelerini engelleyecek zorunlu düzenlemeler sağlamlaştırılmalıdır.


Önceki ve Sonraki Yazılar