Dirilerin önünde

Sivas Katliamı'nda ölenlerin cenazesinde bir pankart vardı; “Dirilerinin önünden gidemeyenler, ölülerinin ardından yürür” diyordu...

Ankara'da Cumhuriyet tarihinin en vahşi bombalı saldırısını yaptılar, bu yazı yazılırken katledilenlerin sayısı 97'ye ulaşmıştı.

Ve bir kez daha “ölülerimizin ardından yürüyeceğiz”...

Çünkü unuttuk, çünkü hesap sormuyoruz...

1 Mayıs 1977'yi, 16 Mart 1978'i, Maraş Katliamı'nı, Sivas'ı unuttuk, hesabını sormadık. Anne karnında çocukları katlettiler, unuttuk.

Reyhanlı, Diyarbakır, Suruç'ta gençler, yaşlılar, kadınlar, çocuklar gözlerimizin önünde yok edildi...

İşte şimdi, Ankara'daki patlamadan önce ve sonra olup bitenler, tıpkı Diyarbakır gibi, Suruç gibi bu alçaklığın faillerini de belli ediyor...

Yazın bir kenara...

Olaydan önce ortada gözükmeyen, patlamanın hemen ardından ambulanslardan önce can pazarına gelip, kanlı et parçaları arasında, kan gölü içinde çırpınan, kolunu bacağını kaybetmiş yaralılara bir de gaz ve su sıkan tomaları bir kenara yazın.

Yaralı oğlunun telaşına düştüğü sırada kendisine “sırıtan” polise tepki gösteren, bu yüzden de gözaltına alınan anneyi yazın.

İstifa onurlu kamu yöneticilerinin çıkış yoludur.

Otuz yedi yıl önce, İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı, Maraş'ta yaşanan katliamdan sonra “istifa etmişti”, onurlu bir politikacı olarak tarihe geçti.

Ankara'nın göbeğinde 97 kişi öldüğünde istifayı aklından bile geçirmeyen Başbakan'a, İçişleri Bakanı'na, MİT Müsteşarı'na bu “onuru” hatırlatmak gerekiyor.

Japonlar gibi “harakiri” yapmaları gerekmiyor, fakat güvenliğini sağlamadıkları 97 kişi öldü...

Birazcık onur, birazcık insanlık...

Olay yerinde yaralılara gaz sıkan polisin başındaki ismi, “İstifa edecekmisiniz” sorusuna “güvenlik zafiyeti yok” cevabı veren İçişleri Bakanı'nı da yazın bir kenara...
Bunları yazın ve sakın unutmayın.

Ankara'da yüzlerce yaralı varken, Türk Tabibler Birliği “insanlık için telefonlarınızı açın” diye canhıraş bir açıklama yaparken “Kan ihtiyacı yok” diyen Sağlık Bakanı'nı da yazın.
Çünkü o Sağlık Bakanının kameraların karşısına çıkıp “dinamik bir ekip çalışmasıyla olaya müdahale ettik” dediğini asla unutmayın...

Acil kan gerekirken, ve insanlar kan bulmak ya da yakınlarından haber alabilmek için twitter'da yazışırken, twitter'a erişim engeli getiren “alçaklığı” yapan her kimse onu da bir kenara yazın...

Tanıklar konuşurken, Türkiye'nin dört bir yanında insanlar Ankara'da ne olduğunu anlamaya, bilmeye çalışırken Radyo Televizyon Üst Kurulu'na “yayın yasağı” koyduran hükümeti de ekleyin bu berbat listeye... Bütün bunlara yazın ve asla unutmayın.

Reyhanlı'da, Diyarbakır'da, Suruç'da yapılan saldırılar karanlıkta kaldı. Soruşturmalara gizlilik kararı kondu, tetikçilerin ötesine geçilmedi, istihbarat örgütleriyle ilişkileri karanlıkta kaldı.

Failler yakalandı ama bir adım geridekilerin, azmettiricilerin adı bile anılmadı.

İstanbul'un göbeğinde gazeteci dövenler "Reisten, MİT'ten Emniyet'ten" söz ettiler, çaylarını çorbalarını içip, ellerini kollarını sallayarak çıkıp gittiler. Unutmayın...

Bu ülkede, 1 Mayıs 1977 katliamını devlet içindeki güçlerin yaptığını artık herkes biliyor. 1977'de planladıkları darbe girişimi için kalkıştıkları eylemler, 12 Eylül 1980'de tamamlandı. Her şey istihbarat örgütünün gözü önünde olup bitti. 16 Mart 1978 günü katliam yapanların kim olduğunu biliyorlardı. Dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş ile Lokman Kondakçı'nın görüşmesini dinlediler, 1985 yılında basına da sızdırdılar. Fakat mahkeme sorduğunda “dillerini” yuttular.

24 Aralık 1978'de Maraş'ta katliam yapanlar, Milli Piyango satıcısı kılığında şehre dağılan MHP içindeki bir ekipti. İstihbarat örgütü her şeyden haberdardı. Ama sustular.
Aydınlar gazeteciler, yazarlar katledildi.

Katilleri hep bir karanlığın, bir perdenin, istihbaratla desteklenen bir devlet aklının ardında kaldı.

Bunları bütün bunları bir kenara yazın.

Hiç olmazsa bu defa, son olsun. Son olsun ve bir kere daha unutulmasın. Hesabını soralım, dirilerin önünden gidelim, gidelim ki bir kez daha “ölülerimizin ardından” yürümeyelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar