Her bayramın bir sonu var!

AKP’ye payanda “kullanışlı” sol liberal tayfanın darmadağın olmasını izliyoruz son iki yıldır. Birçoğu Radikal-Taraf hattından düşüp, kısa bir T24 molasından sonra, sanki hiçbir şey olmamış gibi herkesten “solcu” olmayı yine becerdiler. Eleştiriyi çalmayı bir kez daha başardılar. Şanslıları şimdi tarafradikalarası bir cumhuriyet’in garanticiliği içindeler. Nasıl olsa rakip tek ve aynı ya! Ayrışmaya ne lüzum var.

Nazlı Ilıcak ve Cem Küçük’ün karşı kamplarda, birbirlerine dalaştıkları bir aralıkta sol liberalleri kim ipler zaten. Bunu herkes biliyor. Bazıları bugün neredeyse gülünecek bir sosyal medya caps’ı olma yolunda ilerliyor emin adımlarla.

Ama durun, kolayca harcamayın sol liberalleri: Ali Bayramoğlu farklı... “Serbesiyetçi” liberaller arasında şehir efsanesine dönüşme yolundaydı Ali Bayramoğlu. Az duymamışımdır vapurda kafede; Bayramoğlu neden yazıyıyor hala Yeni Şafak’ta serzenişini. Hep şaşırmışımdır; neden Ali Bayramoğlu ve havuz medyası arasında bir “uyumsuzluk” kuruluyor. Açık söyleyeyim; yıllardır bu sol liberal tayfayı yakından takip etmenin getirdiği temkinlilik olsa gerek; hep tedirgin olmuştum Bayramoğlu’nun durumundan. Çünkü neredeyse nobran ve tek tip hale gelmiş havuz medyasının “”Bakın sofrada kimler var, bizi eleştiren herkese bir şey demiyoruz” meşruluğuna dönüşebiliyordu.

Fakat anlaşılan Bayramoğlu’nun koltuğu da sallanıyor. Cool duruşu ve saygı talep eden ses tonu da madara edilmeye hazırlanıyor. Bayramoğlu’nun Marketing Türkiye dergisine verdiği röportaj konuşuluyor bugünlerde her iki safta da. Ses getiren röportajında yandaş basında yaşanan liberal tasfiyeyi şöyle yorumlamış yazarımız:
“Bazı şeyler bazı insanları koruyor. Mesela beni koruyan şey geçmişim. İslami kesimde bana karşı 28 Şubat’tan kalma bir vefa duygusu var. Bu beni şimdiye kadar korudu ama herkesi koruyan böyle bir durum yok. Dolayısıyla o korunmayanlar gönderiliyor ve yerine çok daha düşük kalitede, Yakup Cemil gibi tetikçilik yapan, fikri düzeyi olamayan ve sadece iktidarı korumayı amaçlayan yazarlar geliyor..”

Vay be! Bayramoğlu hep ısıtılan 28 Şubat mazereti üzerinden kalitesini korumuş oluyor yine. Jöleli, tabancalı, lümpenYiğitgillerin vasatlığının yanında o neredeyse bir saygı abidesi. Neredeyse Dreyfus davasını sahiplenen Emile Zola...

Ama dediğim gibi her bayramın bir sonu var! İlginçtir; Bayramoğlu’nun demeçlerine karşı en sert yanıt T24’ün kurucusu Doğan Akın’dan geldi. Şaşırmamak elde değil. Uzun bir süre Radikal-Taraf arasında salınan, kovulan ve tasfiye edilen sol liberal yazarların nefes alanına dönüşen T24 de değişiyor anlaşıldı.

Akın, “Hansel ve Gretel ve Ali Bayramoğlu” gibi gayet sert bir başlıkla soruyordu: Bütün liberaller yandaş medyadan kovulurken, Bayramoğlu’nu koruyan mazi diğerlerini neden korumadı? Soru güzel sorulmuştu. Akın devam ediyordu; bir dönem Yeni Şafak’ta cansiperane herkesi Ergenekoncu, darbeci, vesayetçi ilan eden Kürşat Bumin’i neden koruyamadı peki?

Cevabı en açık haliyle yapıştırıyordu Akın: “Cevap; gazeteciliğin-yazarlığın yazmaktan çok ‘yazmamak’la, sormaktan çok ‘sormamak’la, görmekten çok ‘görmemek’le de icra edilen bir “sus payı” mesleği haline getirilmesinde olabilir mi? Misal, Bayramoğlu Erdoğan’ın uçağında huzura kabul edilenler arasına girdiğinde “Nedir bu paraları sıfırlama meselesi’ ‘Bir Başbakan Adalet Bakanı’na yargıda şu davayı takip et diyebilir, yandaş sermaye yararına ihale iptal ettirebilir mi’, ‘Bir Başbakan’ın televizyon kanalı arayıp ‘muhalefet liderinin sözlerini vermeyin’ diye talimat yağdırması, yazar attırması, gazetecileri ve yargıçları, haberleri, yazıları, kararları nedeniyle ‘vatan haini’ ilan etmesi kabul edilebilir mi” diye sorabildi mi? Soramaz, sorarsa o uçaklara binemez, sorduğunda 28 Şubat geçmişi onu yazdığı Yeni Şafak’ta, ekranlarına çıktığı kanallarda korumaya yetmez.”

Benim Doğan Akın’ın bu sert ve açık yazısından anladığım, kendilerince yandaş basında kalmış tek salkımın da düşürülmeye çalışılması oldu. Üstelikte bu sert ithamın, Bayramoğlu’nu ve Kürşat Bumin’i var eden “merkez-çevre”, “Beyaz Türk-Zenci Türk” ceberrut devlet, vesayet, darbe gibi argümanların fazlasıyla pişirildiği bir mecradan ve bir Taraf yazarından gelmesi.

Sahi bir dönem tiz sesiyle, Yıldıray Oğur ile kolkola ekranlarda herkesi vesayetçi, darbeci yapan Kürşat Bumin nerede yahu?

Bu yazıdan sonra yakında Bumin’in de bir köşesi olursa bizim cenahlarda sakın şaşırmayalım. Ne de olsa rakip tek! Ayrışmaya ne lüzum var canım...

Önceki ve Sonraki Yazılar