Hayatın ölümü, yas ve barış

Suruç’tan gelen alçak saldırı haberi ile kanım dondu. 30 gencimizin hayatını kaybettiğini, 100 kadar yurttaşımızın da yaralı olduğunu bildiriyordu ajanslar.

Ölü sayısının artabileceği bildiriliyor, üstelik. İstanbul ve Ankara’dan yola çıkan bir gurup SGDF üyesi genç, “Kobane’nin Yeniden İnşa’sı” ideali ve hedefi ile çıktıkları bu anlamlı yolculukta hayatlarını kaybettiler.

Oysa onlar, cömert ruhları ile Kobane’de barış ve iyi bir yaşam adına kendi üzerlerine sorumluluk düştüğünü bilen gençlerimizdi.

Bir hafta boyunca Kobane’de kalacak, orada büyük bir işgalden çıkmış yorgun, yoksul, yıpranmış Kobane halkına, yenden filizlenen yaşam imkânlarında destek olacaklardı.

Zedelenmiş, yaralanmış tıbbi bakıma muhtaç insanlara sağlık hizmetleri konusunda yardım edecek, fidanlar ile orada bir hatıra ormanı, getirdikleri kitaplar ile kütüphane oyuncaklar ile bir çocuk parkı kuracaklardı.

Çabaları masumdu, düşseldi, ülküseldi. Sosyalizmin insanlara daha iyi bir hayat getireceğine inanmış, bu hayatı kurma adına bölge insanına yardıma gidiyorlardı.

Geleceğe atılmış bir bahis olarak; gönüllükleri ve adanmışlıkları yaşamı kucaklıyordu.

Onun için bu kanlı saldırı önce umuda, özveriye ve dayanışmaya karşı yapılmış benzerlerinden çok ağır bir saldırıdır.

Gençlerimiz huzur içinde yatsınlar. Anıları, özverileri, umutları yolumuzu aydınlatsın.

Ölen kardeşlerimizin yarım kalmış umudunu gerçekleştirmek adına yola yeniden koyulmak hepimizin gücü yettikçe, eli değdikçe, gönlü katıldıkça boynumuzun borcu olsun.

Öte yandan bizi toplum olarak yan yana getiren her şeyi, son zamanlarda sağır bir sessizlikle büyüyen şiddeti, mezhepsel, dinsel ve hatta etnik eksende çatlatarak gerilim hattına çıkartan bu eylem ülkenin bizzat kendisine doğrudan bir tehdit olarak bir 11 eylül etkisi yaratacaktır.

Ama, Hayatı oyun tahtasına koyan, basitleştirici Amerikan egzersizlerinin dünyayı getirdiği büyük hayal kırıklığının ürünüdür IŞİD. O yüzden bu yorumlara ihtiyatlı yaklaşmak isterim doğrusu.

Yaşamın tam da karşısında, mutlak şiddete dayalı korkunç bir nihilist makinaya tabi kılmak.

Ölüme veya ölümü sevmeyi dikte ettiren bir düzenin insanlara ödetmek istediği bir kefaret bu; herkesi ya kurban ya da fail haline getirene dek sürdürecek.

IŞID değdiği her yerde, bitmek bilmez bir iç savaş konumunda yaşamak demek, insanlık için kalan son umudu da kanırt kanırta ilerliyor, öldürüyor, toplu göçlere zorluyor, toprağı, kaynakları, kadınları ganimet alıyor, Merkez bankasını soyuyor. 21 yüzyılda 10.yy’nın hengamesine geri dönmeye zorluyor tarihi.

Bu yüzden Kobane ya da bölgenin herhangi bir yerinde kan kokusu olmayan bir hayat kurulması idealini doğrudan karşısına alıyor, böylesi bir umut adına Kürtlerin bölgedeki varlığına tahammül edemiyor, bu yüzden içimizdeki barışın sekteye uğrama anını bekliyor, daha güçlü ve daha arzulu bir barış adına Türklerle Kürtlerin bu coğrafyada eşit ve özgür yaşama imkanındaki kırılma ve zayıflama anlarını bekliyor.

Yandaş analiz meraklıları “üst akıl”, “uluslararası konjonktür" vs. gibi iddialar yerine aynanın karşısına geçip, vicdanlar ile hesaplaşmak zorunda.

Bugüne kadar sümen altı edilen IŞİD’ın bölgedeki hareketi, dahası Türkiye’deki büyük IŞİD potansiyeli taktiklerle gizlenemiyor artık.

Radikal cihadın, selefi yaklaşımın mazur ve makul görüldüğü her ortamda yerel organizasyonlar ya bütünüyle İŞİD oluyor, İŞİD’e katılıyor ya da onun adına bölünüyorlar.

Libya’daki El Kaide uzantıları, Nijerya’da Boko Haram IŞİD’e iltihak ettiler, Taliban gibi bir örgüt bile ikiye bölündü.

Sadece mezhepsellik ve ekonomik esneklik ile Müslüman dünyada sonuçlara ulaşacağını sanmak, Arap hanedanlıklarının, emperyal ülkelerin başarısız oldukları ham bir hayalden öte değildi zaten, Türkiye bu körlükle bölgeye elini hep yanlış yerlere atarak gösterdi.

Önceki ve Sonraki Yazılar