Çok alametler belirdi!

Bana sorarsanız, Hakan Fidan’ın istifası –birkaç gün önce yazdığım gibi- RTE’nin kıskaçta olduğuna en önemli işaret.

İstihbarat ağının tepesindeki isim olarak, Fidan bunu gördü.. RTE’nin SONUN BAŞLANGICINA geldiğini anladı.. Birlikte batmamak için istifa etti.. Yükünü, AKP ile paylaşabilmek için milletvekili adayı oldu.

Arınç’ın, parça tesirli bomba gibi çıkışı… Babacan’ın Merkez Bankası Başkanı’na “açıktan” destek vermesi.. Ve daha nice alametler.

Hepsi de, ERDOĞANSIZ AKP senaryosunun parçaları gibi.

Bakmayın şimdi bu senaryoyu “kaos senaryosu” diye nitelendirip, ağzına alanlara ağız dolusu küfredenlere! Onların da pek yakında “RTE’nin artık sinirlerine hakim olamadığını” söyleyip yazacağını göreceksiniz.

Gerek küresel, gerekse yerel GÜÇLER, RTE’nin artık kontrol / idare edilemez duruma geldiğinin fazlasıyla farkında. Başta TSK, kimse “askeri darbe” seçeneğini seçenek olarak görmüyor. Görmeyecek.

Onun yerine, RTE’SİZ AKP senaryosu yavaş yavaş hayata geçirilecek. Saray’ın etrafı ıssızlaştırılarak kuşatılacak. Yanında Yalçın Akdoğan, Yiğit Bulut gibi birkaç fedainin dışında kimse kalmayacak. RTE, çekilmek zorunda bırakılacak.

Ve sonuçta Türkiye / bizler “ölümü gördünüz, sıtmaya razı olun” diye Davutoğlu ile başbaşa kalacağız!

Tabii, taraflarda senaryo da oyun da bol.

Bu seçenek, böyle tıkır tıkır işler mi? Yoksa senaristlerin öngörmediği kılçıklar çıkar mı? RTE, vuruşmadan çekilir mi?

Hepsi, kocaman kocaman soru işaretleriyle bizi bekliyor.

*

Ancak..

Farklı ihtimallere rağmen, galiba artık “RTE’nin kıyameti için çok alametler belirdi” diyebiliriz.

Değil mi ki, konuşmayı pek sevmeyen.. Gezi’de bile ortalarda görünmeyen Nobelli yazarımız Orhan Pamuk bile patlamış..

Değil mi ki, AFP’ye verdiği röportajda, fazlasıyla açık konuşmuş.. Küresel entelijansiyanın ve güçlerin içinde biri olarak şöyle vahim tesbitler yapmış:

“Türkiye, sadece seçimlerin yapıldığı fakat insan haklarına saygının, ifade özgürlüğünün her gün ihlâl edildiği bir demokrasi. Otoriter askerler dışarı itildi, onun yerine 'otoriter ve İslamcı bir hükümet' geçti.”

Nobel ödülü, sahiplerine hem küresel bir kimlik bahşeder.. Hem de o kimlikle söylenenler, dünyanın her köşesinde yankı bulur.

Orhan Pamuk, Türkiye’deki özgül ağırlığı ve itibarı bir yana, dünyada böyle bir etkiye sahip. Dolayısıyla onun, AKP iktidarı için OTORİTER VE İSLAMCI BİR HÜKÜMET demesi önemlidir. Yankı uyandıracaktır.

Ama kusura bakmasın, bütün önemine rağmen, Orhan Pamuk “polis Ekrem” kadar etki yaratmamıştır.

Amiri tarafından boynundan tutulup, esnafa gaz sıkmaya zorlanan polis Ekrem, bugün hiç beklemediği bir şöhretin sahibi. Türkiye ve dünya, ona bakıp iktidarın FİNİŞ çizgisine ne kadar yaklaştığını görüyor.

İktidar işte bu kadar ÇARESİZ.

Esnafı, öğrencisi, işçisiyle sokak da işte artık bu kadar KORKUSUZ.

***

Alo muhalefet! Sesimiz geliyor mu?
Faşizm yasası, bu hafta Meclis’e geliyor. CHP lideri Kılıçdaroğlu “Kurtuluş Savaşı” benzetmesi yaparak “direnmek lazım” dedi.. MHP lideri Bahçeli, son yılların en sert konuşmasını bu konuda yaptı.. HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da ‘İç Güvenlik Yasası, Çözüm sürecini dinamitleyecek kadar tehlikeli’ uyarısında bulundu.

Bu hafta, Meclis’teki bu üç muhalif partinin ne yapacağını göreceğiz. Direnişleri, karşı çıkışları falan lafta mı kalacak? Yoksa gaz yemeyi / gözünün çıkmasını / hatta ölümü göze alıp sokağa çıkan vatandaş kadar CESUR OLACAKLAR MI?

***

Huber’de bir öğle vakti
Sevgili Mustafa Mutlu, geçen Perşembe günü Medya Mahallesi’nde konuğumdu. Programda, hem beni hem de izleyicileri 14 Şubat’ta ÇAYA DAVET etti.

Yer, eski Cumhurbaşkanı Gül’ün bir türlü çıkmadığı Huber Köşkü’nün önündeki kıyı şeridiydi. Çayın yanında isteyen simit, poğaça getirebilirdi.

Gitmemek olmazdı! Gittim.

Gül’ün, kendisinden önceki cumhurbaşkanlarının aksine, hâlâ devletin cumhurbaşkanına tanıdığı imkanlardan yararlanmasını.. Köşk’ü tahliye etmemesini.. Hatta, sevgili Mehmet Yılmaz’ın kulaklarını da çınlatarak, Suudi Kralı’nın hediyelerini açıklamamasını konuştuk.

Slogan atmadık ama şarkı söyledik.

Çay içtik.. Bol bol sarılıp öpüştük. Minik oğluyla Silivri’den gelmiş genç anneyle.. Antalya’dan koşup ulaşmış hanımefendiyle.. Eşinin selamını ileten Düzceli beyefendiyle.. Ve daha pek çok dostla resimler çektirdik.

6 derece soğukta, çok sıcak bir öğle vakti geçirdik.

Keşke sizler de gelseydiniz.. Orada olsaydınız..






Önceki ve Sonraki Yazılar