Şu beyaz Türkler!

Hürriyet’in bir köşe yazarı, Nişantaşı’nda gezdiği sandıklara bakarak, “Beyaz Türkler HDP’ye oy yağdırdı” cümlesinin bir şehir efsanesi olduğunun ortaya çıktığını yazdı.

Aynı gazetenin Pazar ilavesinde ise “Beyaz Türklerin Yeni Türkiyesi” başlıklı yazıda, bu semtten çıkan oyların partilere dağılımı veriliyordu: HDP, Nişantaşı-Teşvikiye’de yüzde 18.5 oy almış, yani Türkiye ortalamasının 5.4 puan üstünde!

Peki kimdir bu “Beyaz Türkler”? İn midirler, cin midirler? Ne yer, ne içer, nerede takılırlar?

Aristokrat desek değiller, burjuva desek hiç değiller, zaten çarpık kapitalist bir ülkede burjuva sınıfı olmaz, çarpık zenginler olur. Üstelik, deyimin yaratıcılarından bazıları, kendilerini “sonradan görme Beyaz Türk” olarak adlandırıyorlar.

Kimine göre bu söz, kışın Nişantaşı, Şişli, Teşvikiye, Cihangir gibi yerlerde yaşayan, yazın Bodrum ve Çeşme’ye göçenler için söyleniyor. Ama aralarında kışlakları ve yaylakları farklı olanlar da var. Galiba eskiden “İstanbul Dükalığı” denilen ve rantiye bir sınıf olan “crème de la crème” tabakası için de söyleniyor.

Ama o zaman yeni “rant ve ihale” zenginlerine ne diyeceğiz? Bu yeni yiyici sınıfla “beyaz Türkler” sınıfının yaşam tarzları da birbirine taban tabana zıt değil mi?

Peki, yaşam tarzı veya zenginlik uygarlığın bir bileşeni midir? Bu sorunun yanıtını üstad Doğan Kuban’dan alalım: “Uygarlığın hiç bir konfor aracı ve olanağı ile ilgisi yoktur. Temeli insan güvenliği ve özgürlüğüdür ve bu yasa ile değil, tarihi birikim ile gerçekleşiyor.”

Geçenlerde bir davette 12 Mart döneminde aynı davadan yargılandığımız arkadaşım Büşra Ersanlı’ya “sen beyaz Türk müsün?” diye sordum. “Ben kumral Türk’üm, pasaportumda da böyle yazıyor, bunu televizyonda da söyledim” yanıtını aldım.

“Beyaz Türk” kavramının mucitleri, toplumun sömürülen, yoksul ve eğitimsiz bırakılmış kesimini ötekileştiriyorlar. Dahası, yeni zengin sınıfının demagoji ve mağduriyet edebiyatı yapmasına da hizmet ediyorlar. Ne diyor Erdoğan? “Bunlar kendilerine Beyaz Türk diyor, aradan çıkıp sıyrılanlar hep zenci Türk olarak görülmüştür.”

“Beyaz Türkler” dışladıklarına “göbeğini kaşıyan adam” denmesine çok kızıyorlar ama, kendi ayrıştırmacı tavırlarıyla Gezi kahramanlarına “çapulcu”, AKP’ye oy vermeyenlere “ırgatlar” denmesine yol açıyorlar.

Sonuç olarak, kimilerine “beyaz Türk” demek ideolojik ve öteleyici bir tavırdır. Kendilerine “beyaz Türk” diyenlerin tavrının yorumunu ise siz okurlara bırakıyorum.

“BABA”DAN KALMA “TAKTİK”

Meclis Başkanlığı seçiminde 367 oy gereken ilk iki turda kimse yeterli oyu alamazsa, seçim 276 oyun yeteceği üçüncü tura kalıyor. Ondan da sonuç alınamazsa en çok oyu alan iki aday son turda yarışıyor.

İşler bu son aşamaya gelmeden, yani üçüncü turda AKP’nin eski bir taktiğe başvuracağı öne sürülüyor. Bu turda AKP’den belli sayıda milletvekili, HDP’nin adayı Dir Mengir Mehmet Fırat’a oy verecek ve böylece son tura AKP adayı İsmet Yılmaz ile HDP adayı Fırat’ın kalması sağlanacak. Dördüncü turda ise AKP adayı (belki MHP’nin de oylarıyla) kolayca seçilecek. Önce AKP-HDP koalisyonu, sonra AKP-MHP koalisyonu !

Benzer bir taktiğe 12 Eylül öncesi Cumhurbaşkanlığı seçiminde Demirel’in partisi başvurmuştu. Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün görev süresi dolmuştu ve Meclis yeni Cumhurbaşkanını seçecekti. AP ile CHP ortak bir adayda anlaşsalardı, Devlet Başkanı’nı seçebilecek sandalye sayısına sahiptiler, ama anlaşamadılar. İlk turlarda bağımsız Milletvekili Nurettin Yılmaz “Bir Kürt’ün de Cumhurbaşkanlığına aday olabileceğini göstermek için” tek başına yarışıyordu.

O zaman Demirel’in partisi değerli hocamız ve erken kaybettiğimiz Turan Güneş’e el altından bir teklif götürdü: “Adaylığını koy, seni destekleyelim!”

Taktik basitti, Turan Hoca CHP içinde Ecevit’e muhalif grubun başını çekiyordu. AP grubu Hoca’nın zurna çalıp göbek atmasına hayran olduğundan değil, CHP oylarını bölmek için bu oyuna başvurmuştu. Hoca bu kirli oyuna gelmedi, Ecevit 12 Mart generallerinden Muhsin Batur’u aday gösterdi. Cumhurbaşkanı seçilemedi, darbe geldi, 12 Eylül Generali Kenan Evren Devlet Başkanı oldu.

AKP’nin kulislerde dolaşan bu Meclis Başkanı taktiğini duyunca, o olay aklıma geldi. Ne diyelim, “Baba”dan kalma “taktikler” her dönem iş görüyor!

Önceki ve Sonraki Yazılar