24 Nisan'da ne yapacağız?

“Sen herkesi kör, alemi sersem mi sanırsın?”

Hükümetin Çanakkale zaferinin 100. yılını 24 Nisan’da kutlayacağı ve bu amaçla 100 yabancı lidere davetiye gönderdiği haberi akıllara Ziya Paşa’nın bu dizesini getirdi.

Başta Ermenistan Başbakanı olmak üzere taraflı tarafsız pek çok kişi bunun dünya kanuoyunun dikkatini o tarihte yapılan Ermeni “soykırım”ı anmasını gölgede bırakmak amacını taşıdığını belirttiler ve bu ucuz numaradan dolayı Türkiye’yi  ayıpladılar.

Ben olayın öbür yanına bakmak istiyorum:  Çanakkale yanına!  Bence böyle bir tarih değişikliği Çanakkale zaferinin anlamına ve ruhuna da ters düşer, yanlıştır, ucuzlatıcıdır.  Ona gölge düşürür, gereksiz tartışmalara yol açar. Onun layık olduğu şekilde kutlanmasına engel olur.

Oysa Çanakkale savaşlarının 100. yılı gerçekten anılmaya, gönenilmeye, kutlanmaya değer. Tarih değiştiren bir olaydır.  Bugün varsak, buradaysak, biraz da o yüzdendir.

Ama,  24 Nisan’la özel bir bağlantısı yoktur.  Büyük deniz zaferinin tarihi, her yıl kutlandığı gibi 18 Mart’tır. İngilizler, Avustralyalılar, Yeni Zelandalılar ve ötekiler yarımadaya büyük çıkartmanın gerçekleştiği 25 Nisan’da tören yaparlar.

Savaşın bitişi 16 Ocak’a düşer ama o tarihte bir kutlama yoktur.

Peki, 23-24 Nisan tarihi nereden geliyor?  Kimin parlak fikri? Çanakkale’de canını vermiş yüzbinlerin anısını böyle  oyunlarla zedelemeye kimin hakkı olabilir?

*      

Şimdiye kadar Ermeniler tarafından “Büyük Felaket”i anma günü olarak takvime geçmiş bir günü Çanakkale ile örtüştürmek vahim bir siyasi ve ahlaki hatadır.

İkisi birbirinden çok farklıdır:  Birisi bitmiş öteki ise bitmemiş bir savaşa aittir.

Çanakkale savaşları bitti. Atatürk ne dedi:

 “Anneler gözyaşlarınızı silin. Artık onlar bizim de evlatlarımızdır.”

Acılar unutuldu.  Arada gerginlik yok, kin yok, nefret yok.

Ermenistan ve diaspora Ermenileri konusunda ne yazık ki aynı şeyi söyleyemiyoruz.   Kimi çevrelerde kin ve nefret devam ediyor, bu gibi vesilelerden de yararlanılarak durmadan yeniden üretiliyor.

Ermenistan Devlet Başkanı Serkisyan’ın Erdoğan’ın davetine verdiği cevabın yer aldığı İngilizce Ermeni gazetelerindeki yorumlardan püsküren banal ırkçılık ve ilkel dil köprülerin altından henüz yeterli su geçmediğini otaya koyuyor.  Buralarda da bunlara tekabül eden bir dil olduğunu, olabileceğini biliyorum.

Çanakkale Savaşı bitti.  Öbür savaş ne yazık ki devam ediyor.

 “Batı Ermenistan (Erzurum, Kars, Ardahan Van) bizim olana kadar devam edecek ” diye yazıyor azınlıkta olduğunu umut ettiğim ırkçılar.

Gelecek kuşakların barış ve huzur içinde yaşaması için bu kinlerin de aşılması, bu savaşın da bitmesi gerekiyor. Ama bu kinle, bu dille nasıl olacak?

1970 ve 80’li yıllarda Türk diplomatlarına ve yakınlarına yönelik terör kampanyası kapanmış yaraları kaşıdı, kanattı, iki halkın barışıp kucaklaşmasını en az 50 yıl geriye attı.

Hayatlar kuşaklar gelip geçiyor. Daha kaç 50 yıl geçmesi gerekecek?

Hrant’ın dediği gibi,  bu zehiri içimizden boşaltmalıyız. Bunları aşmalıyız.

Büyük nefretleri de, küçük ayak oyunlarını da!  

Önceki ve Sonraki Yazılar