Siyasal İslamın tükenişi

Küresel sermaye adına ve ondan aldığı güçle 13 yıldır Türkiye’yi yöneten, Cumhuriyetin ima ettiği bütün modern ve ilerici değerlere savaş açan ‘Siyasal İslamcı’ AKP iktidarı kesin bir çöküş süreci yaşıyor.

Kuşkusuz bu cumhuriyetin temsil ettiği bütün değerler ilerici ve devrimci değil. Çünkü Cumhuriyet kendi kurucu unsurlarının ihanetine uğrayarak, zamanla tutuculaştı. Böylece kendi başlangıç ilkelerine karşı savaşan, NATO’ya girişiyle birlikte anti-emperyalist niteliğini kaybeden, Kürt sorununun çözümü konusunda başarısız olan ve nihayet kendi evlatlarını katlederek düşmanlarını ise besleyen bir karakter kazandı.

İhanete uğrayan Cumhuriyet 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri faşist darbelerinden geçerek siyasal İslamcı bir partiye, AKP’ye teslim edildi. Türkiye 2003’ten itibaren, varlık nedeni Osmanlı-Türk modernleşmesine, aydınlanmaya ve Cumhuriyete düşmanlık olan bir gücün eline düştü ve 60 yıldır devam eden karşı devrim büyük ölçüde tamamlandı.

Ama artık yolun sonuna gelindi. Türkiye tarihsel bir kavşakta duruyor; toplum ya geleceğini insanlığın bütün ilerici birikimini içererek yeniden kuracak ya da bir önceki çağın değerler dünyasına iade edilerek, içine doğru büzülecek ve sonu belirsiz karanlık bir yola girecek.

Aslında Türkiye böyle bir karanlık yola, AKP-Cemaat koalisyonunun Ergenekon ve bağlı davalar üzerinden kurduğu tertiple 2007-2008 dönemecinden sonra girdi.
Ancak AKP’nin temsil ettiği dinci gericilik ve siyasal İslamcı koalisyon amacına tam olarak ulaşamadı. Daha önceki merkez sağ partilerden farklı olarak mevcut rejim ve kurulu düzenle uyum değil çatışma içinde olan AKP, Cumhuriyeti yıktı ama yerine kendi rejimini ve düzenini tam olarak kuramadı.

Bugün, sürekli siyasal kriz üreten toplumsal gerilimin nedeni budur.

İktidardan ve servetten daha çok pay isteyen İslamcı ve muhafazakâr sermaye çevreleri adına bir yağma düzeni kuran amerikancı AKP artık yolun sonuna gelmiş durumda. Bu aybaşında yapılan (7 Haziran) seçimlerinin sonucu yolun sonuna gelindiğinin resmen de tescil edilmesinden başka bir şey değil.

Dolayısıyla laik Cumhuriyet’in yıkılması ve yerine ılımlı da olsa, dinci bir rejimin kurulması amacına dayalı iktidar blokunun önlenemez bir çözülme sürecine girmesi kaçınılmaz görünüyor.

Şimdi bu tabloya biraz daha yakından bakalım.

Eskisini yıktılar ama…

Laik Cumhuriyeti, seküler hukuk düzenini ve elde ne kaldıysa ‘Aydınlama’nın kazanımlarını Cemaatle birlikte tasfiye eden AKP için ‘Birinci Cumhuriyet’i yıkmak zor olmadı. Zaten kurucu güçlerinin ihaneti sonucu, içi büyük ölçüde boşalmıştı. Ancak 1923 Cumhuriyeti’ni yıkan siyasal İslamcı koalisyon ikincisini kuramadı.

Dinci ve faşizan bir yönetim oluşturuldu, ama bu iktidar tam olarak bir ‘Ilımlı İslam Cumhuriyeti’ kuramadı. İktidarını, hükümet değişimlerinden etkilenmeyecek kalıcı bir rejime dönüştüremedi. Siyasal İslamcılık dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kaçınılmaz bir başarısızlığa doğru sürüklenmeye başladı. Bugün Türkiye’nin en önemli kriz alanını bu durum oluşturuyor. Eski rejim yıkıldı ama yenisi kurulamadı.

Siyasetten ekonomiye, eğitimden kültüre kadar uzayan geniş bir alanda tam bir kargaşa, belirsizlik, kuralsızlık var. Bütün gelenekler ve toplumu bir arada tutan ortak değerler yıkılmış bulunuyor.

Tehlikeli kumar..

Diğer taraftan AKP başta Ortadoğu ve Suriye’de olmak üzere, izlediği dış politikada da tam bir başarısızlığa uğramış durumda. Sıcak para girişine ve mali operasyonlara dayalı ekonomik gelişmenin de sonuna gelindiği görülüyor.

Spekülatif büyümenin, katma değer yaratmayan ve üretmeyen bir ekonominin sürdürülemeyeceği sadece ilgili çevrelerce değil, okur-yazar sıradan yurttaşlar tarafından da saptanıyor.

AKP, ABD ve Batı’nın güvenini de kaybetmiş görünüyor. Öngörülebilir ve güvenilir bir ortak olmadığı yönündeki görüş yerleşiyor. AKP’nin özellikle Sünni İslam’a dayalı dar ‘ideolojik’ belirlenimli bir bölge politikası izlemesi rahatsızlık yaratıyor.

Mısır’da Mursi’nin devrilmesi, Suriye’de rejimin ayakta kalması, AKP hükümetini hiç olmadığı kadar zor durumda bırakıyor. Ortada tam bir yenilgi var. Erdoğan bölge için güvenilmez ve yalnız bir lider halinde ortada kalmış görünüyor.

AKP ve Erdoğan, Türkiye’yi IŞİD’in tedarikçisi bir Körfez Emirliği düzeyine düşürüyor. Bu dinci terör örgütünün Tunus ve Kuveyt’te masum insanlara yönelik olarak üst üste yaptığı katliamlar, AKP ve Erdoğan'ın nasıl tehlikeli bir kumar oynadığını gösteriyor.

Bugün dünyada herkesin bildiği sır şudur; AKP iktidarı ve onun lideri Tayyip Erdoğan, Ortadoğu’da aralarında IŞİD’in de bulunduğu Ortaçağ artığı dinci/mezhepçi örgütleri destekledi, donattı, para ve silah verdi. O silahlar Adana’da TIR’lar içinde Jandarma tarafından yakalandı.

Kuzey Suriye’deki Kürt bölgesi Kobani’de 146 kişiyi öldüren, yüzlerce kişiyi de yaralayan dinci teröristlerin Türkiye’den gittiğini, AKP Hükümetinin verdiği kimlikleri taşıdığını YURT Gazetesi yayınladığı belgelerle bir iddia olmaktan çıkardı.

Siyasal islamın yenilgisi


Günümüz dünyasında ve bölgemizde yaşanan siyasal, toplumsal ve kültürel gelişmelere bakıldığında tartışılmaz şekilde ortada çıkan gerçek şudur: Siyasal İslamcılık dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ağır bir yenilgi sürecine girdi. İslamcıların 21. yüzyıl’ın başında modern bir devleti ve toplumu yönetme yeteneğine ve birikimine sahip olmadıkları anlaşıldı. Bölgede olup bitenler ve Türkiye örneği bunu kanıtladı.

Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de IŞİD’de simgelenen siyasal İslamcılığın bir geleceğinin bulunması imkânsız görülüyor. Bırakın insanlığın ilerici birikimini ve modern değerleri, Kuveyt’te Şiilerin namaz kıldığı camide bile katliam yapan bu mezhepçi anlayışın, insanlığın geleceğinde bir yeri olabilir mi? Onlar insanlığa ancak bir ortaçağ cehennemi sunabilir. AKP ve Tayyip Erdoğan’ın temsil ettiği çizginin IŞİD ve benzerlerinin siyasal pratiğini aynen uyguladığını kimse söylemiyor. Ancak, aralarında bir fikir akrabalığı olmadığı ileri sürülebilir mi? AKP ve Erdoğan’ın son 4-5 yıldır, bu ruh hastası katiller sürüsünü desteklediği, onlara üs, silah, para ve tıbbi malzeme verdiği inkâr edilebilir mi?

Diplomatik yalanlama açıklamalarını ise geçiniz.

Gezi’nin/ Haziran’ın rolü
AKP İktidarındaki çözülmeyi başlatan, onun siyasal ömrünü biçen en önemli toplumsal eylem ve tarihsel gelişme Gezi/Haziran direnişidir. Çünkü bütün ülkeyi saran ve toplumu kuşatan ‘Gezi Eylemleri’ karşı devrime geçit verilmeyeceğini ortaya koydu. Gezi direnişine karakterini veren tutum, laiklik, aydınlanma ve insanlığın ilerici birikimi karşısında alınan tutumdu. Elbette başka özellikleri ve renkleri de vardı ama bu esastı.

Yaklaşık 10 milyon yurttaşın katıldığı bu direniş bütün siyasal dengeleri değiştirdi. Liberal-muhafazakâr blokun kurduğu ideolojik hegemonyayı yıktı. Ülkenin ve toplumun tarihsel yönelimini yeniden belirleyen Gezi/Haziran direnişi, iktidar koalisyonunu da çözdü. Durumu saptayan Cemaat, hızla AKP’ye tavır alarak yeni bir pozisyon belirlemeye yöneldi. Cemaat gazete ve televizyonlarının “Camide içki içildi” yalanına katılmamaları, bu bakımdan önemli bir işaret ve tutum değişikliğiydi.

AKP-CHP hükümeti!

Bu nedenle başta ABD ve İngiltere olmak üzere Batı, küresel ve yerli büyük sermaye çevreleri bugüne kadar bütün pis işlerini gördürdükleri AKP’yi bütünüyle gözden çıkaramıyor. Ancak, AKP’nin mutlak güç olacağı tek başına iktidarından yana da değiller.

CHP’ye ise bu dönemde daha yakın olmak isteseler de programındaki halkçı-kamucu kimi taleplerden dolayı kuşkuyla yaklaşıyorlar.

Durum böyle olunca AKP’nin CHP ile, CHP’nin ise AKP ile terbiye edileceği bir büyük koalisyondan yana tutum alıyorlar.

Galiba Türkiye, Tayyip Erdoğan’ın görece etkisizleştirildiği böyle bir restorasyon (onarım) hükümetine doğru sürükleniyor. Bu, en çok iki yıllık bir hükümet olacaktır.

Eğer 45 gün sonra seçim olmazsa 2 yıl sonra kesin olarak Türkiye yeniden sandık başına gidecek.

Önceki ve Sonraki Yazılar