Süleyman Karan

Süleyman Karan

Mesele birkaç ağaç değil mesele lümpen otorite

En çevreci onlar, en sosyalist onlar, en demokrat onlar... Mesele her neyse hemen atlıyorlar, ya o mızmız ses tonuyla bir kanaat önderi (nedense sesleri öyle mıy mıy) ya da AKP’nin militan kadrolarından, biraz daha belagat yeteneği olan biri üst perdeden ahkam kesiyor.

Bütün amaç, her kavramı birbirine karıştırıp, abuk sabuk bir bulamaç halinde bir demagoji... O kadar abuk sabuk ki, o yüzden bir perçin şart... Konu yeşilse ‘en çevreci’ oluyor, konu işçiyse ‘en sosyalist’, konu iş dünyasıysa ‘Friedman’dan daha bir liberal’ oluveriyorlar.

‘En’ hiçbir şey!..


‘En’ ekini çok kullananlara bir dikkat edin, demek istediğimi anlarsınız. Bunlar toplumun her kesiminde, her gelir grubunda, her idelojik oluşumda vardır. İstisnasız bir insanlık durumudur, ‘en’ sözcüğünü kullanandan sakının, yalancıdır, abartıcıdır, sizi yarı yolda bırakır, davayı satar, her şeyi satar... Hadi nalına mıhına gidelim, kendi cenahımızdan örnek verelim. ‘En kahraman’ geçinen, birayla, çayla, keyfi yerindeyken, esip üfürenleri eylemde göremezsiniz, görürseniz de arkasından görebilirsiniz, zira polis size çullanmışken, ayakları kıçına vurarak kaçmaktadır! Yani ‘en’ takısı kullananlara güvenmeyin, yanınızda gibi görünse bile... Karşınızda, tam karşı cephedeki  ise, eğer böyle bir şey diyorsa, hemen dikkat kesilin, pusu kuruyor demektir.

Tıpkı Gezi Direnişi’nin öncesinde ve hatta en civcivli anlarında, çocukların gözleri çıkarken, hiç utanmadan ‘en çevreci’ olduklarını ileri sürenler, o sırada güzelim ülkenin dört bir köşesinde ağaç katliamı yapıyordu.

Safsatanın arkasında komplo var

Nereden mi çıktı bu ‘en’ hikâyesi?.. Cerattepe’den bu sefer... Zira pek bir alicenap davranıp, ayağına çağırdığı Cerattepeliler’e, aslında hiçbir söz vermeden, zaten yasal sürecin gerektiğini yapma sözü vermek gibi, demokrasilere utanç vesilesi olacak bir tiyatro sergilediler. Tabii ki hemen ardından da ekranlara çıkıp başladılar ‘en çevreci’ safsatasına...

Tekrarlayalım, hep tekrarladığımız gibi, mesele ‘üç-beş ağaç meselesi’ olsa sadece çok takmayacağız da bu duruma, mesele üç-beş ağaç hiç değil, mesele bizzat devlete, siyasete, ekonomiye, güvenliğe çöreklenmiş bir çete... Üç-beş ağaç değil, Türkiye’nin tüm bitki örtüsünü talan eden bir çekirge sürüsü mesele... En oburunda, en zararlısından...

Ağaç için değil, insanlık için

Ağaç için verilen mücadele bu sebeple demokrasi için verilen mücadeleyle aynı... Gerici kadrolaşmaya karşıya verilen mücadele, yurt savunmasıyla ilgili... Mahalledeki lümpen mezhepçi faşist serseriyi adam etme mücadelesi de aynen öyle... Dikkat çekerim; faşizme karşı mücadeleden bahsetmiyorum, bu çok daha farklı bir süreç, siyaset bilimi terimleriyle değil, bildiğimiz kadim ahlak terimleriyle safların belirlendiği bir durum. İyiyle kötünün, namusluyla namussuzun, vatan hainiyle yurtseverin mücadelesi... Her türlü yalanı, her türlü yolsuzluğu, her türlü yasadışı oyunu, her türlü komployu, her türlü gaspı yapabilecek bir kötü ruh karşımızdaki... Toplumu çürütüyor, bölüyor, düşmanlaştırıyor.

Tongaya basmayın!


Her geri adım gibi görünen, her uzlaşmaya yönelik adımmış gibi yapılan, ‘insanlıktan, kardeşlikten’ dem vuran bir şeyler duyarsanız bu cepheden, bilin ki, pis bir oyun dönüyor. Hiç gevşemeye, hiç umutlanmaya kalkmayın, fena tongaya basarsınız.

İşte size son örnek, Cerattepe görüşmesi... O kötücül gülümsemeyle maskelenmiş heyet, bizim iyiniyetli, doğasever, yurtseverleri oyalarken, yalandan sözler verirken, bir grup çete üyesi ise ‘milletin anasına gözünü dikmiş’ müteahhit müsveddesine yer tahsisini aradan çıkartıyor. Dinlemeyin, inanmayın... Cerattepe’yi de yağmalayacaklar, Istranca’yı da, kalan her türlü yeşili de... Demokrasiyi de, laikliği de... Çekirge sürüsüyle diyalog kurulmaz, ne tarla kalır, ne bostan!.. Tek çözüm, zararlıya karşı etkin müacadele!..



Önceki ve Sonraki Yazılar