Akıl Tutulması

Celal Bayar ve Adnan Menderes’in MAH’ın (günümüzdeki MİT) başına kimin geçeceği tartışmasından bu yana bütün iktidarlar, rakipleri aleyhinde kullanacakları gizli bilgilere ulaşabilmek için kendilerine bağlı bir istihbarat örgütü yaratmak istediler. Daha sonra, Milli Birlik Komitesi, Demirel, Evren, Özal, Çiller, Erbakan, Ecevit, Erdoğan dönemlerinde bu hep böyle oldu. “Derin Devlet” denilen kavram bu çabalardan doğdu. Devletin güvenlik ve istihbarat örgütlerinin kendi içlerindeki veya aralarındaki iktidar çekişmeleri, devlet içinde çeteleşmelere yol açtı. Bugüne kadarki bütün askeri-sivil darbelerde ve istihbarat savaşlarında hep bu çetelerin parmak izi vardır.

Bu iktidardan önceki son olayı 3 Kasım 1996’da yaşadık. Susurluk’ta bir kamyona çarpan bir Mercedes’ten derin devlet-mafya-feodalite ilişkileri çıktı ve özellikle gazetecilerin gayretiyle bütün kirli çamaşırlar ortalığa saçıldı. Zamanın Başbakan Yardımcısı Çiller olup bitene “devlet sırrı” deyince, sorumlulardan Teoman Koman, Sönmez Köksal, Mehmet Ağar, Korkut Eken, İbrahim Şahin, Mercedes’ten ağır yaralı çıkan aşiret reisi ve Milletvekili Sedat Bucak gibi sorumlular; ”devlet sırrı” gerekçesine sığınarak TBMM Susurluk Komisyonu’na bilgi vermeyi reddettiler. Olayları protesto için halkın başlattığı ışık kapatıp açma ve tencere tava çalma eylemlerine dönemin Başbakanı Erbakan “gulu gulu dansı yapıyorlar” dedi.

“Milli Görüş gömleğini çıkardık” diyerek iktidar olan AKP’nin 13 yıllık döneminde de birşey değişmedi. Devlet içinde bir zamanlar “iki Mehmet kavgası (Eymür-Ağar)” denilen çekişme, yerini Cemaat-AKP çekişmesine bıraktı. AKP iktidarı genlerinde bulunan “inkâr yiğidin kalesidir” ilkesini bir üst aşamaya taşıdı: Önce suçlayanı suçlayıp zeytinyağı gibi üste çıkmak, sonra da Meclis’te “el kaldır, indir” yöntemiyle kişiye ve olaya özel yasa çıkarmak!
MİT Müsteşarı Hakan Fidan Oslo görüşmeleri nedeniyle ifadeye çağrılınca MİT yasasının 26. Maddesi değiştirilerek MİT görevlilerinin yargılanmasına “Başbakanın izni” koşulu getirildi.

MİT Tırlarına gelince... 19 Ocak 2014’te Tırlar arandığında perde arkasında yine istihbarat savaşları vardı. İhbarı yapanlar, devlet görevlisi bazı istihbaratçılardı. Tırları arayan görevliler ise MİT yasasının değiştirilen maddesine dayanılarak tutuklandılar.

Aradan bir buçuk yıl geçti. Cumhuriyet Gazetesi TIR’lardaki silahların görüntülerini yayınladı. Başsavcılık, Cumhuriyet Gazetesi hakkında “Terörle Mücadele Yasasına” göre soruşturma başlattı. AKP iktidarı da, aynen Susurluk olayında olduğu gibi bilgi kirliliği yaratmaya girişti. Casusluk, devlet sırrını ifşa, vatana ihanet, kurgu, dış mihraklar, paralelin oyunu, Cumhuriyet’in bir üst akıl tarafından yönetildiği suçlaması! Mantık ortadan kalktı, aklımızla oynandı, geçen hafta ölen Matematikçi John Nash’in “oyun teorisi” tersyüz edildi. Ama şu soruların yanıtı yok: TIR’lar Türkmenlere ilaç-battaniye götürüyorsa neden aratmadınız? Görüntüler ortaya çıkınca neden her zamanki gibi devlet sırrının arkasına sığındınız?

Hukukta yasaya aykırı emir “devlet sırrı” olmaz, bu yasadışı emri veren de, uygulayan da sorumludur. Ama sanırım artık “devlet sırrı” kavramı da “gulu gulu” sınıfına girmiş bulunuyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar