Ankara'nın 'Arap Baharı' ve özellikle Suriye ile ilgili hiçbir öngörü ve tespiti doğru çıkmadı.
Suriye'de olayların başladığı ilk günlerde şimdiki Başbakan ve dönemin Dışişleri Bakanı Davutoğlu Esad'ın 3 ayda devrileceğini söylüyordu. Davutoğlu geçen süre içinde Türkiye sınırına yakın bölgeleri ele geçiren muhalif silahlı grupları korumak için tampon bölge ve uçuşa yasak bölge konuları üzerinde ısrarla durdu ama Batılı müttefikleri hiçbir zaman ikna edemedi. Hatta bir ara 'Suriyeli göçmen sayısı 100 bine dayanırsa tavır koyarız' türünden açıklamalarda bulundu ama göçmen sayısı bir milyonu geçti.
Dönemin Başbakanı Erdoğan ise Emevi Cami'de namaz kılmaktan söz ediyordu.
Geçen bu süre içinde Biden'in söylediği gibi Ankara, Esad'ı devirme inadı ile Suriye'de savaşan tüm radikal ve radikal olmayan silahlı gruplara sınırsız yardım etti ve IŞİD ve Nusra gibi terör örgütlerinin ortaya çıkmasına yol açtı. Bu çaba içinde binlerce yabancı ruh hastası Türkiye'den Suriye'ye girdi.
9 Haziran'da IŞİD Musul ve diğer bölgeleri işgal edince Başkan Obama, Suriye'de savaşan grupların ılımlı olanlarının işe yaramadığını ve bunların hiçbir zaman Esad'ı deviremeyeceklerini söyledi. Ama aynı Obama IŞİD'e karşı Koalisyon konusu gündeme geldiğinde Suriyeli ılımlı muhaliflerin IŞİD ve Esad'a karşı kullanılabileceğinden ve bu muhaliflerin Türkiye ve bazı bölge ülkelerinde eğitilmesinden söz etti.
Sonrasında Kobani savaşı başladı.
Bir düşünün neredeyse iki aydır koskoca ABD, NATO ve müttefik bölge ülkeleri bin kadar IŞİD'çiyi yenemiyor.
Peşmerge bile ancak bir ay sonra Kobani'ye girebildi.
Oyun içinde oyunlar.
Herkes tezgah peşinde.
Ama tiyatroların en alası Suriye içinde oynanıyor.
'En hakiki Müslüman benim' diyen IŞİD bir yıldır eski 'Sünni' müttefiklerini temizliyor.
Bu savaşta şimdiye kadar 7-8 bin 'hakiki ve hakiki olmayan mücahit' öldürüldü.
Ama ABD dünyanın en garip kavramı olarak 'ılımlı savaşçı' aramaya başlayınca durum değişmeye başladı.
Geçen yıl içinde IŞİD ve Esad'a karşı savaşan muhalif gruplar şimdi kendi aralarında savaşıyor.
ABD'ye 'En güçlü benim' demek için.
Geçen iki hafta içinde Nusra'cılar Ankara'nın adamları olarak bilinen ÖSO ve ona bağlı gruplara karşı savaş başlattı ve onları birçok bölgeden kovdu. Oysa önümüzdeki süreçte Suriye'de etkili olmak isteyen Erdoğan ve Davutoğlu ÖSO'yu daha etkin bir kart olarak kullanmak istiyordu.
Bu konuda Obama'yı ikna etmeye çalışan Erdoğan ve Davutoğlu ÖSO'nun hem ılımlı hem de güçlü olduğunu herkese inandırmaya çalışıyorlardı.
Ama olmadı ve olmayacak.
Bu konuda birçok detay var ama gelen bilgilere bakılırsa bu gidişle Suriye'de yalnızca IŞiD ve Nusra kalır gibi görünüyor.
Hangisinin daha ılımlı olduğunu varın siz düşünün.
Biri kafa kesiyor, diğeri canlı canlı gömüyor.
Belki de birleşirler!
Türkiye işte böyle bir çıkmazda.
Öyle olmasaydı Başbakan Davutoğlu Halep'teki gelişmeler karşısında endişesini dile getirmezdi.
Suriye'de olayların başladığı ilk günlerden itibaren Halep'in ikinci bir Bingazi olması için özel uğraş içinde olan Davutoğlu önceki gün Halep için 'sembol şehir' dedi ve Batı'nın buradaki gelişmelere daha fazla ilgi göstermesini istedi. Gelişmeler denilen şey ise Suriye Ordusu'nun şehirdeki silahlı grupları temizlemek üzere olmasıdır. Çünkü ABD ve Batı'nın IŞİD ile meşgul olduğunu gören Suriye Ordusu son iki ay içinde silahlı gruplara karşı kapsamlı saldırı başlatmış ve başta Şam'ın çevresi olmak üzere birçok yerde önemli zaferler elde etmişti. Halep kuşatması bu zaferlerin belki de en önemlisi olacaktır. Çünkü Halep Türkiye sınırına 50-60 kilometre uzaklıkta ve o bölgede bulunan silahlı gruplar Ankara'dan yardım alıyor. Bu grupların başında bulunan ve Haziran 2011'de Antakya'da kurulan ÖSO'nın komutanları bu yardımlarla ile ilgili detayları günlük olarak Arap medyasına anlatıp duruyorlar.
Özetle nerden bakılırsa bakılsın Ankara'nın işi çok zor.
Başta Suriye olmak üzere Ankara'nın 'Arap Baharı' ile ilgili hiçbir hesabı doğru çıkmadı.
Ama daha önemlisi Ankara bu konularla ilgili olarak Batı'da da artık sıkıntı yaşıyor , yaşıyacak.
Birkaç gündür Berlin'deyim. Farklı çevrelerden bazı insanlarla sohbet ediyorum.
Herkesin özellikle üzerinde durduğu ve konuşup anlamaya ve anlatmaya çalıştığı 4 konu var :
1- Yolsuzluk iddiaları ve Türk toplumu.
2-AKP-IŞİD ilişkisi.
3- Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Ak-Saray'ı.
4- Erdoğan ve Davutoğlu Batılı liderleri 'Arap Baharı' ve özellikle Suriye konusunda yanlış bilgilendirip etkilediler ama artık herkes gerçeği görüyor.
Peki 'Sonuç ne' diye sorduğumda ortak yanıt çok anlamlı:
'Batılı liderler kendileri ile dalga geçilmesinden hiç hoşlanmazlar'.
-İyi de bu ne demek?
- Bunun hesabını mutlaka sorular ama uygun zamanı beklerler.