Beynelmilel Çete!

Hüsnü Mahalli

İmam Hatip'li AKP'liler ile İmam'a bağlı ‘Cemat'çiler arasında kavga çok ilginç söylemlerle devam ediyor. O söylemleri Başbakan Erdoğan'ın ‘in’li konuşmalarında ve bir zamanlar onun da ‘Hocaefendisi’ olan Fethullah Gülen'nin beddularında hep birlikte izliyoruz. Düzey ortada… Her iki taraf da ‘En hakiki Müslüman benim’ iddiasında... Bu yalnızca Türkiye'ye mahsus bir olay değil. İslam İşbirliği Örgütü'ne bağlı 57 Müslüman ülke var ve hepsinde benzer durumlar söz konusu. Hepsinde İslami parti, örgüt, gurup ve cemaatler birbiriyle kavgalı. İster iktidar, ister muhalefette olsun İslami söylemeli oluşumların büyük bölümü yolsuzluklara bulaşıyor. Çünkü, bizim coğrafyada din müthiş bir silah. Her yerde ve her amaca yönelik çok kolay kullanılan ve her zaman işe yarayan etkin bir silah. ‘Din'in mutlak yasakladığı yolsuzluk ve hırsızlık dahil. Emperyalistlerin ve onların bölgesel gerici işbirlikçilerinin ‘allahsız komünistler’e karşı savaşında din müthiş ve başarılı bir şekilde kullanılmıştı. Şimdi de din, Suriye'de çok etkin kullanılıyor.. Allah yolunda Cihad için bu ülkeye giden on binlerce yabancı ruh hastası Allah adına katliam yapıyor. Cinayet işlerken 'Allahu Ekber' diye bağırıyor. Onlara her alanda yardım edenler de bunu Allah adına yaptıklarını söylüyor. İştah kabartan bu yardımları alan silahlı gruplar zaman zaman birbirini boğazlıyor. Örneğin; aynı kökene bağlı Nusra ve IŞİD, yani ‘Kaide'ciler. Her iki taraf "En hakiki Müslüman benim" diyor. Oysa demek istedikleri şey: “En iyi ben öldürürüm ve gelen milyonlarca doları ben çalarım"!.. Hikaye bundan ibaret. Geçenlerde Kuveytli bir yardım vakfının başkanı ortadan kayboldu. Meğer vakıf Nusra için milyonlarca dolar bağış toplamış ve başkan parayı alıp İspanya'ya kaçmış. Bunu başka Arap ve Müslüman ülkelerinde başkaları da yaptı. Dini kurnazca kullanan bu din adamları avanta söz konusu olunca çok zeki oluyorlar. Şu örneğe bakın: Mısır hükümeti Müslüman Kardeşler örgütünü terörist ilan etti ve bu örgüte bağlı 1.055 yardım vakıf ve derneğine el koydu. Genellikle hayır işleri ile ilgili olan bu vakıf ve derneğin üye sayısı 250 bin. Bu vakıf ve derneğin farklı yollarla ulaştığı insan sayısı 2 milyon 700 bin Mısırlı yoksul. Şu detaya bakın: Ansar El-Sünne bu derneklerden yalnızca biri. Peki nesi var? 1.750 cami, 203 Kuran kursu, 31 imam yetiştirme merkezi, 27 hastane, 3 özel okul, 2 yaşlılar ve yetimler için yurt. Mısır halkının yüzde 27'sinin yoksul olduğunu düşünürsek, bu vakıf ve derneklerin insanlara nasıl ulaştıklarını ve dini söylemlerle onları nasıl yönlendirip kontrol altına aldıklarını kolaylıkla anlarız. Anlarız, çünkü bunların arkasında oldukça güçlü yeşil sermayeli banka, finans kurumları ve zengin işadamları var. Bir yıllık iktidarı döneminde, Cumhurbaşkanı Mursi onlara olağanüstü avantajlar sağladı. Onları korumak için, 400 kadar generali ve 750 polis müdürünü emekliye sevk etti ya da yerlerini değiştirdi. Başsavcıyı görevden aldı ama HSYK ve Anayasa Mahkemesi buna izin vermedi. Kavga devam ederken Mursi devrildi. Şimdiki yönetim her şeyi düzeltmeye çalışıyor. Mübarek ve çevresinin yolsuzluklarını halka anlatarak iktidara gelen Mursi ve Müslüman Kardeşler, şimdi benzer suçlamalarla halka anlatılıyor. Bunun ne kadar inandırıcı olduğu 16 Ocak'ta görülecek. Halk yoğun bir şekilde referanduma katılıp yeni anayasaya yüksek oranla 'Evet' derse, Müslüman Kardeşler’in hem terörist hem de hırsız olduğu tescil edilecek. Sonrası malum… Müslüman Kardeşler’in yöneticileri İstanbul'a sığınacak ve mücadeleye buradan devam edecekler. Arap medyası öyle diyor.