> Türkiye'de olduğu gibi pazar günü Fransa'da yerel seçimler vardı. Cumhurbaşkanı Hollande'ın partisi büyük yenilgi almasına rağmen Fransızlar hariç bu seçim sonucu ile hiç kimse ilgilenmedi. Katılım oranı bile %60 civarında gerçekleşmişti.
> Hiç kimse elektriğin kesilmesi, seçim hileleri ve kedilerden söz etmedi.
> Gelelim Türkiye'ye...
> Fransız seçimlerine ilgi göstermeyen dünya medyasının gözü kulağı Türkiye'de idi.
> Son dört gündür birçok Arap ve yabancı radyo ve televizyonu seçimlerle ilgili olarak bana sorular sorup durdular. Hepsi de yolsuzluklarla ilgili iddialar karşısında seçmenin nasıl bir tavır alacağını merak ediyordu. Seçim sonrasında herkesin anlamaya çalıştığı tek bir konu vardı : Erdoğan kendi seçmenini nasıl inandırdı?
> Çünkü dışarıdaki genel algı ve görüşe göre yolsuzluklar doğru idi ve Türkiye'nin iç meseleler ve Suriye'den dolayı dış politika imajı giderek kötüleşiyordu. Çoğunluk 3-4 yıl öncesine kadar örnek ve model gösterilen Türkiye demokrasisinin artık Ortadoğu'laştığına vurgu yapıyordu. Seçim yolsuzlukları ile ilgili tartışmalar bu düşünceyi inanca dönüştürüyordu. Arap medyasında birçok yorumcu Türk demokrasisini 'Arap Baharı' öncesinde bölge ülkelerine benzetiyordu.
> Sıra ile bakalım...
> Fas'ta krallık ve seçim var. Göreceli olarak demokratik bir ortamda yapılan seçimlerde kim kazanırsa kazansın yetkilerin büyük bölümü kralın elinde. Örneğin İslamcı AKP'nin lideri Bin Kiran başbakan ama kralın elini öpmek zorunda .
> Cezayir'de kral yok ama Butaflika 1999 yılından bu yana başkan ve önümüzdeki ay yapılacak 8 adaylı seçimde favori.
> Tunus'ta 'Arap Baharı' ile devrilen Bin Ali tam 23 yıl süre ile cumhurbaşkanlığı sarayında seçimle oturdu. Göreceli olarak çok partili bir demokrasi vardı. Geçen hafta açıklanan Dünya Bankası raporu bu ve Arap demokrasilerini çok iyi özetlemişti.
> Bin Ali 23 yıllık iktidarı döneminde akraba ve yandaşlarına para kazandırmak için ihale ve teşvik yasasını 26 kez değiştirmiş ve böylece kendisi, ailesi ve yandaşları ülke ekonomisinin %25'ini kontrol eder duruma gelmişlerdi. Bin Ali ve ekibinin sahip olduğu büyük şirket sayısı 220 ve 23 yıllık yolsuzluğun toplamı 50 milyar dolar kadar. Tunus'un küçük ve turizm dışında hiçbir girdisi olmayan bir ülke olduğu hatırlanırsa rakamlar daha fazla önem kazanır. Nitekim iktidar devrilince devlet, Bin Ali ve ailesinin 550 taşınmaz, 48 gemi ve yat, 367 banka hesabı ve 400 şirketine el koydu.
> Libya farklı bir örnek. 1969'da 27 yaşında iken darbe ile kralı deviren Kaddafi tam 42 yıl ülkenin başında durdu. Cemahiriye denilen ve Atina demokrasisinden esinlenen bir demokrasiyi uygulayan Kaddafi sonunda feci bir şekilde öldürüldü. Kaddafi, Yeşil Kitap'ında demokrasinin Arapçası olan dimokratiye'ye 'dimu- karasi' derdi.
> Türkçesi ' hep koltuk'..
> Ona göre geleneksel demokrasi düşüncesini savunan Batı'nın egemen güçleri seçim oyunları ile her zaman iktidarda kalıyorlar. Oysa iktidar elitlere değil, direkt olarak halka verilmelidir.
> Mısır'da ise Mübarek 30 yıl cumhurbaşkanı seçildi.
> Her zaman da % 80-90 oranlarla.
> Zaman zaman Müslüman Kardeşlerin bile var olduğu parlamentolar hep Mübarek partisinin kontrolünde idi.
> Mübarek; güneyindeki diğer Arap ülkeleri Sudan, Moritanya, Cibuti ve batısındaki Libya, Tunus, Cezayir ve Fas'ta olduğu gibi ordu, polis, istihbarat, yargı, ekonomi, seçim komisyonları, medya ve dini kontrol ediyordu.
> Gelelim doğuya..
> Körfez bölgesinde yani Suudi Arabistan, Katar, Umman ve BAE'de seçim bile yok. Bu ülkeler kral, emir ve şeyhler tarafından yönetiliyor ve hepsi Başbakan Erdoğan'ın yakın dostu.
> Hepsi de ' Arap Baharı' sürecinde ' özgürlük ve demokrasi' ayaklanmalarına ve şimdi de Suriye'deki iç savaş için milyarlarca dolar harcadı, harcıyor. Farklı olmayan Kuveyt ve Bahreyn'de seçim yapılır ama tüm yetkiler kral ve emir hazretlerinin elinde.
> Saddam, Hafız Esad ve Yemenli Ali Abdullah Salih'in demokrasilerini anlatmaya gerek yok.
> Üçü de halk tarafından ve rekor oranlarla seçiliyordu. Hem de 30 yıl süre ile.
> Başka bir Arap ülkesi olan Lübnan'da demokrasi var ama orada da dinsel ve mezhepsel paylaşım söz konusu. Suudi parası ve Suriye'nin etkisi birçok süreci belirliyor.
> Bölgede Arap ve Türklere benzeyen ve BOP haritasında yeri olan ülkeler de var...
> İran, Pakistan ve Afganistan...
> 30 yıllık dikta Şah yönetiminden sonra İran 35 yıldır İmam Humeyni ideolojisinin muhafazakâr ve reformcu kanatları tarafından yönetiliyor. Orada da her şey egemen anlayışın kontrolünde: Ordu, devrim muhafızları, polis, İstihbarat, yargı, medya, ekonomi, seçim komisyonları ve din.
> Afganistan acıklı bir hikaye. 2001'den bu yana ülke ABD ve NATO işgali altında. ABD'nin atadığı Karzai bu ay yapılan seçimlerde aday değil. Çünkü o da biliyor ki aday olmak önemli değil önemli olan Washington'un rahmet ve şefkati!
> Bu coğrafyada Türkiye'ye en çok benzeyen ülke Pakistan. Askeri darbeler, idamlar, suikastlar, seçimler, yolsuzluklar, hırsızlıklar ve ABD ile stratejik ittifaklar...
> 1999'da darbe ile iktidarı ele geçiren Müşerref, ABD'nin desteği ile 2008'e kadar Cumhurbaşkanlığı sarayında oturdu ve hep Washington'a hizmet etti. Şimdi ise yolsuzluk ve vatana ihanetten yargılanıyor. Yerine seçilen Asıf Zardari %10 Asıf olarak bilinir. Çünkü öldürülen eşi Benazir Butto başbakan iken devlet ihalelerini kendi yandaşlarına belirli komisyonlarla veriyordu. Bunun için 5 yıl hapis bile yatmıştı.
> Ama olsun orası Pakistan ve hırsızlar da cumhurbaşkanı olabilirdi.
> Önemli olan 'Uzun adam' Obama'nın rızasıdır.
> İşte böyledir bizim coğrafyanın demokrasileri.
> Yani demokratik diktatörlükleri.
> Sandık olur sanduka!!
>