'Arap Baharı'nın üç bölgesel aktörü vardı: Başbakan Erdoğan, Katar Şeyhi Hamed ve Suudi Kral Abdullah. İlk ikisi ‘Müslüman Kardeşler’i, sonuncusu Selefiler’i destekliyordu. Hepsinin arkasında Obama vardı. Sonra işler karıştı. Askerler ‘Müslüman Kardeş’ Mursi'yi devirdi. Erdoğan ve Hamed'in ülkesi Katar çok kızdı. Suudi Kral Sisi'ye darbe gecesi 6 milyar dolar verdi. Bu da yetmedi; Kral geçen ay Suriye'de savaşan Kaide, IŞİD, Nusra ve daha önemlisi; Katar ve Türkiye'nin sahiplendiği ‘Müslüman Kardeşler’i terörist ilan etti. Bu da yetmedi; Kral Abdullah Bahreyn ve BAE krallarını da yanına alarak, Katar'a savaş ilan etti. Katar'ın genç şeyhi ise herkese kafa tutarak, başta Mısır olmak üzere, bölgeyi karıştırmaya devam ediyor. Böyle bir ortamda geçen Salı günü Kuveyt'te toplanan Arap liderler Suriye dahil hiçbir konuda anlaşmaya varmadan dağıldılar.
Bölgede önemli başka gelişmeler da yaşandı.
Mısır'da, Sisi Savunma Bakanlığı’ndan istifa ederek, 15 Mayıs'ta yapılacak Cumhurbaşkanlığı Seçimleri’nde aday olduğu açıkladı. Sisi ve ekibi Müslüman Kardeşler’e karşı 3 Temmuz'da başlattığı amansız mücadeleye devam edecek.
300 bin nüfusu ve 11 bin kilometrekarelik alanı olan Katar, Mısır ve bölgeyi karıştırmaya devam ederek, ABD ve Batılı ülkelerden 23 milyar dolarlık silah satın alacağını açıkladı. Katar Şeyhi Temim dün aniden Ürdün'e uçtu.
Doksanına merdiven dayayan ve her an görevi bırakacağı söylenen Suudi Kral Abdullah, eski istihbarat şefi kardeşi Migrin'i veliaht olan kardeşi Sultan'ın veliahtı olarak atadı. Kral Abdullah bu atamaya paralel olarak, oğlu Mutib'i unutmadı ve onu da başbakan yardımcılığına getirdi. Saray darbesinin yaşandığı Suudi Arabistan'da bu göreve getirilenler hep kral olurlar.
Bu arada; 5+1 Grubu, İran ile nükleer program konusunda olumlu görüşmelere devam ederken, Rusya Kırım ve genel olarak Ukranya'da planını uyguluyordu.
İşte böyle bir ortamda, 'Büyük Patron" önceki gün Suudi Arabistan'a gitti. Suudiler protokol geleneklerinin tersine, Obama'ya fazla ilgi göstermedi. O da, kral hazretlerinin gönlünü ve biraz da para ve petrolünü almak için, ikide bir "Suriye ve İran konularında sizin gibi düşünüyoruz" deyip durdu ama demokrasi ve insan hakları konularını hiç hatırlamadı.
Belki de Suudi Arabistan'ın bu konularda 'ideal ve model' bir ülke olduğunu düşünüyordur!
Belki de “AKP Yönetiminde Türkiye Modeli”nin artık işe yaramayacağını hesaplıyordur.
Çünkü AKP her şeye rağmen Esad'ı devirememiş, stratejik müttefik Mursi'yi kaybetmiş ve Mursi'yi deviren askerlerin yeni müttefiği Suudiler artık Erdoğan ve onun stratejik ortağı Katar şeyhlerinden hiç hoşlanmıyor.
Gariban Obama'nın kafasının karışmaması imkansız.
Üstelik, çok güvendiği ve onun için orta ve uzun vadeli planlar yaptığı Erdoğan eski Erdoğan değil. İçte yolsuzluklar, dışta ise Suriye ile ilgili son ‘tape’ler. Twitter ve YouTube'un kapatılması işin çok daha farklı bir boyutu. Ankara ise tüm bunları umursamayarak, Tel Aviv ile yeni ve olumlu bir sahifa açmaya hazırlanıyor ve IŞİD'in Süleyman Şah Türbesi’ne yönelik hayali tehditleri karşısında senaryolar üretiyordu. Şam ise, Nusra ve farklı gruplardan yüzlerce militanın Yayladağı bölgesinden Keseb'e girdiğini söylüyor ve bu militanları takip eden bir Suriye uçağının kasıtlı olarak Türk uçakları tarafından Suriye hava sahası içinde düşürüldüğünü öne sürüyordu.
Bu coğrafyanın ana başlıkları ile 10 günlük hikayesi işte böyle.
Her başlık, tam olarak bir kitap konusu.
Üstelik Libya, Irak, Yemen, Lübnan, Filistin, Afganistan, Netanyahu'nın güvenlik danışmanın geçen pazar aniden Ankara'ya gelişi ve diğerlerini anlatmadım.
İşte böyle bir ortamda Türkiye dün seçime gitti.
Seçimin sonucu ne olursa olsun, Türkiye asla ‘17 Aralık’ öncesinin Türkiye’si olmayacaktır.
Erdoğan, AKP ve Türkiye'nin kaderini belirleyecek olanlar; içten daha çok dış gelişmeler ve bu olası gelişmeler içindeki Ankara'nın pay ve rolüdür.
Bölgesel ve uluslararası denklem ve dengelerde belki de AKP Hükümeti’ni yeni konumlar bekliyordur.
Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan, devletin tüm önemli kişileri ile Bakan Davutoğlu'nın ofisini aylardır dinleyenler bunu boşuna yapmamışlardır.
Onlar Türkiye'nin her şeyini biliyor artık.
Erdoğan da onların bildiğini biliyor.
Pazarlık; işte böyle bir şey.
Oyunun kaderini oyuncular değil, oyunun kuralını koyup o kuralları uygulattıranlar belirler.
Gitmek mi zor kalmak mı zor?
Gitsen de, nereye gideceksin?
Kalsan da; neyi, nasıl yapacaksın?
Belki yeni bir navigasyon cihazı almalı!