Eylül sonunda Lavrov ile Kerry Suriye'nin kimyasal silahları ile ilgili olarak anlaşmaya varınca, Başbakan Erdoğan çok kızmıştı. Suudi Kral Abdullah ise bir adım daha ileri gidip "ABD ile ilişkilerimizi gözden geçiririz" tehdidinde bulunmuştu.
Oysa Erdoğan Mursi'ci, Kral hazretleri Sisi'ci.
Erdoğan'ın Mısır ile ilgili kızgınlığının belki de en önemli nedeni budur. Çünkü Suriye krizinde Ankara'nın en önemli müttefiği; Katar ile birlikte Suudi Arabistan'dır.
Yani bu üç ülke Suriye'ye ‘demokrasi’ getirme mücadelesi veriyor.
Ne getirdikleri ise ortada; dünyanın dört bir yanından on binlerce ruh hastası katil!..
Bunu da ben değil, Erdoğan'ın batıdaki müttefikleri söylüyor. Söyledikleri için de, herkes tıpış tıpış Cenevre Konferansı'na gidecek. Bunun sinyalini de geçen hafta Kerry verdi. Bakın ne dedi: "Mısır'da devrimi gençler yaptı ama Müslüman Kardeşler onlardan bu devrimi çaldı. Şimdi askerler demokrasiyi yeniden kuruyor".
Başbakan Erdoğan buna da çok kızmıştır. Çünkü Kerry'nin Mısır ile ilgili bu söylemi, aslında yeni bir bölgesel dizaynın sinyali idi. Mısır Hükümeti’nin Türk büyükelçisini kovması ve Batılı ülkelerin İran ile anlaşması ayrı sinyallerdir. Coğrafyamızda yeni ve önemli gelişmeler yaşanıyor. Nelerin olabileceğini söylemek için henüz erken. Ancak böyle devam ederse, bölgesel yeni dizaynda Ankara'nın çok fazla rolü olmayacak. Çünkü; bu coğrafyanın dizaynlarında her zaman İran, Mısır ve Suriye'nin hesapları yapılmış, yapılıyor ve yapılacaktır. Son 100 yıllık tarihe bakılırsa, bu gerçek çok daha net anlaşılır.
Ne kadar da benziyor bugünün Ankara politikası, Menderes döneminin politikalarına...
Ama o zamanlar Tahran ve Bağdat Türkiye'nin müttefiği idi.
Bugün ise, Ankara'nın bu iki başkentin yanı sıra Şam ve Kahire ile de ilişkileri çok kötü.
Arşive bakılırsa; Mısır, 4 Ocak 1954'te de Kahire'deki Türk büyükelçisi Fuat Togay'ı bugüne benzer gerekçelerle kovmuştu.
ABD, Rusya ve Batının tümü artık Ankara, çağdışı Suudi Arabistan ve Katar'ın Suriye'de savaşan radikal İslamcı gruplara verdiği destekten çok tedirgin.
Özetle; Ankara artık tek başına.
Cenevre'de varılan anlaşmanın uygulanmasında olağanüstü bir sorun çıkmazsa, İran bölgenin en önemli ülkesi olacak demektir. Batı ile sorunlarını çözmüş bir İran, doğal olarak Suriye, Irak, Lübnan ve hatta Afganistan'da ön plana çıkacaktır. Çünkü Amerikalılar 2014 sonunda İran'a komşu Afganistan'dan çekilecek. Tıpkı, İran'a komşu Irak'tan 2011'de çekilmek zorunda kaldıkları gibi. Tıpkı, Suriye'de çuvalladıkları gibi.
İran ise, AKP'ye göre ‘Şii’ olduğu için, Maliki ve Esad'a destek veriyordu.
Bu destek, ayrıca ‘Müslüman Kardeş’ Mursi, Suudi Kral, Katarlı Emir ve tabi ki İsrail'i çok kızdırıyordu.
Hatta bir ara, İsrail Başbakanı Netanyahu "İran konusunda Suudilerle aynı düşüncedeyiz" diyordu.
Yani Suudiler, İsrail'in sahip olduğu onlarca nükleer bombadan değil, İran'ın olası nükleer bombasından korkuyor!.. Ne kadar da Müslümanca... Suudilerin geçen hafta Pakistan'dan nükleer bomba satın alabileceğinden söz edenler bile oldu. Nasıl olsa Pakistan'ın bombası ‘Sünni’ ve İran'ın olası ‘Şii’ bombasından da güçlü olabilir. Ama her nedense Suudiler, Şii ve Sünni bombaları bir araya getirip ‘Yahudi’ bombalarını dengelemeyi düşünmüyorlar, düşünemezler. Çünkü, onların varlık nedeni Arap ve İslam Alemi’ne ihanettir. Sanki; İran nükleer bombaya sahip olursa, gidip Suudi Arabistan'a atacak!
Aptallığın ve ihanetin sınırı yok.
Suudi Yönetim, Temmuz 2006'da Lübnan 'a saldırdıldığında Hizbullah'tan değil, İsrail'den yana tavır alacak kadar rezilleşmişti. Şimdi Suriye'de yaptıkları bundan farklı değil.
Ah şu ‘Arap Baharı’ bir ters dönse de, bir - iki mucize yaratsa!