EDEBİYAT VE DÜŞÜNCE ENKAZI ALTINDA

Onur Akbaş

Onlar, rakamlar üzerine gevelemeyi bilim zanneden dünün ebcetçi anlayışının günümüze tefsirinden ibaret numerolojiyi, astronominin kötü bir taklidinin retoriği ile dolu astrolojiyi, etimolojiye tepki şeklinde ek kök tahlillerini yazarlık sandılar. Sonradan görmelerin öğüt lafazanlığı olan “koçluk” kavramı, sadece “malumatfuruşluk”un yeni adı idi. Modern giyimli hanımlar, “bu kitaba dokunan şifa bulur” diye öğüt tezviratı yığılı kütleyi yığınlara pazarlarken, değme falcı ve üfürükçülere taş çıkartıyordu.

6 Şubat tarihinde yaşadığımız depreme dair şu ana kadar çok şeyler yazıldı ve söylendi. Ben yazı vasıtası ile değil ama yer yer uzmanların görüşlerine başvurmak sureti ile yer yer meselenin satır arasında kalan bilimi manipüle edici söylemlere eleştirel yaklaşımlarla youtube kanalımız Forward TV’de yorumlarımı paylaşmaya çalıştım. Elbette “Şimdi sırası mı?” yollu malumatfuruş tezvirata maruz kaldım. Ciddiye almadım. Almadım çünkü enkaz altında kalan canların çığlık ve inlemelerini bastırmaya depremin ilk gününden beri yeminli, güdümlü bir anlamda paramiliter bu güruhu ancak ciddiye almayarak susturabilirsiniz. Her felaketten kendilerine tanrısal bir rol çalma peşinde olan bu güruh onları dinlemeye veya ciddiye almaya devam ettiğiniz sürece, Bilim, dediğinizde, “Sırası mı” diyecek. Mühendislik, dediğinizde “Sırası mı” diyecek, Ne zaman ve ne şekil yas tutmanız gerektiğini ve nasıl bir ders çıkarılması gerektiğini onlar tayin edecek. Peki, bunu yapmayı başardılar mı? Sanmıyorum. Yaptıkları sadece enkaz altına melek girdiğine, yahut enkaz altında kalan cânım yavruya (tiktoktaki bu videodaki yavrumuzun bu depremde enkazdan kurtulan bir çocuğumuz olduğunu bile henüz teyit edemedim) onu kurtaran Mehdi’nin suretini tarif ettirmekten ibaret. Zira mızrak çuvala sığmıyor. Ancak bu mızrak metaforu etrafında anlattığım sadece deprem hadisesi karşısındaki anti modernist, karşı devrimci güdümlü şimdiki söylemler değil. İşin edebi ve entelektüel arka planı çok daha vahimdir.

Ham Maddesi, Doğudaki Hâkim Tembellik Atmosferi Olan Bir Yaşam Biçimi  

Peyami Safa, bu tembelliği ya da uyuşma halini, Fatih-Harbiye romanında, ana karakterin ağzından kedi metaforu etrafında anlatır. Aslında her insanda olması gereken durup kendini dinleme hali, batıda bir telaş makamında hiç yokken, doğuda “fasıla vermek”ten öte bir yaşam biçimidir. Tanrı algısı, Musa’nın kavminden bugüne üstelik gönderilen onca kitaba rağmen değişmez. Hoş Nuh zamanında da durum çok farklı değildir. Tanrı bu toplumlar için kendisi yerine savaşacak, kendisi yerine çalışacak, kendisi yerine önlem alacak. Bu durumun arketipini Nuh’un kavmi içinde “gökten bir melek indirse ya” diyenler ile Musa’nın akrabaları içinde “Musa Rabbinle sen git bizim yerimize savaş…” retoriğinin öznelerinde görürüz.

Türk Edebiyatı Bağlamında Aydınlanma Çabaları ve Karşı Devrim

Karşı Devrim, kavramsal olarak sadece Türkiye’de algılanışı itibari ile değil modernleşme adına her şeye karşı gelenekselci ve ilkel bir anlayışı savunmanın adıdır. Bu bağlamda Tanzimat ile tescillenen modernleşme edebiyatı, Cumhuriyet ile reel yaşama sadece dokunma değil, ona nüfuz etme ve insanı gulyabanilerle dolu bir dünyadan hayat dolu hayallere kapı aralama aracı olmuştur. Edebiyat bir şeyin aracı olmak zorunda mı değil mi tartışmaları ayrı bir konu. Ancak, son otuz yılda esen tasavvufi fantezilerden yahut astrolojik sayıklamalardan kurgu çıkarmayı edebiyat ve özellikle roman diye önümüze koyan bir sektör ile edebiyatımız ciddi bir manipülasyona maruz kaldı.

Bağımlı derecesinde arabesk duyuşlarla ortaya konan göz yaşlı, Mevlanalı Şemsli kerametli, olay örgülerini sözüm ona post modern formundaki formsuzluk da perçinlemedi değil. Böyle bir edebiyat karmaşası ve enkazı altında yaşamı sorgulamaktan uzak zihinsel bütün faaliyetleri askıya almış, beynin kolektif yanını hayattan dışlama azmi içinde bir entelektüel yıkımın hazırlığının yapıldığını şimdi neticeleri itibari ile görmekteyiz.

Aydıncılık Oynayan Palyaço

Bihruz beylere rahmet okutacak, sözüm ona modernleşmiş tiplerin hali daha vahimdi. Onlar, rakamlar üzerine gevelemeyi bilim zanneden dünün ebcetçi anlayışının günümüze tefsirinden ibaret numerolojiyi, astronominin kötü bir taklidinin retoriği ile dolu astrolojiyi, etimolojiye tepki şeklinde ek kök tahlillerini yazarlık sandılar. Sonradan görmelerin öğüt lafazanlığı olan “koçluk” kavramı, sadece “malumatfuruşluk”un yeni adı idi. Modern giyimli hanımlar, “bu kitaba dokunan şifa bulur” diye öğüt tezviratı yığılı kütleyi yığınlara pazarlarken, değme falcı ve üfürükçülere taş çıkartıyordu.

Bu kadar kaos ve yıkımın içinde hiç mi sağ kurtulan ya da bizi sağ salim aydınlanma limanına götürecek olan kalemler kalmamıştı?  Mesela edebiyatın da zihinsel faaliyetlerle içli dışlı olmak gibi bir gerçeğinin olduğunu hatırlayıp hatırlatacak birileri yok muydu?