Örgüt!

Başımızda ne kadar melanet varsa örgütsüzlüktendir. Tabii ya, sizi duyar gibiyim, “Bilmediğimiz bir şey söyle” diyorsunuz. Haklısınız. Bu çıplak gerçeği artık ilkokul talebeleri bile kalıp halinde bir çırpıda söyleyebiliyor. Zaten sorun söylemekte değil, örgütlenmekte!..

İçinizde ne doktorlar, ne mühendisler var. Yakası mavi ile beyaz arasında gidip gelen işçiler, banka çalışanları, öğretmenler...

Bir kısmınızla yüz yüze tanışıyoruz. Bir kısmınız bana mesajlar yolluyorsunuz. “Aman kendine dikkat et evladım!”dan “Yürü be abi kim tutar seni!”ye kadar bir sürü mesaj... Çoğunuz emeğiyle yaşayan insanlarsınız.

Peki kaçınız örgütlüsünüz? Kaçınızın grev ve toplu sözleşme hakkı olan sendikası var? Meslek örgütünüz sayesinde patronun karşısına geçip, “Benim yaptığım işin karşılığı şu kadar para, bu kadar izin ve falanca haklardır” diyebiliyor musunuz, eğilip bükülmeden?

Devletin ‘milli güvenlik’ gerekçesiyle üzerinize yürümediğini varsayalım. Haksızlığa uğradığınızı düşündüğünüzde grev önlüğü giyip işyerinin kapısına oturabiliyor musunuz? Ürettiğiniz her ne ise, üretimi durdurabiliyor musunuz? Hizmet vermeyi kesebiliyor musunuz?

Yok...

Ama hepiniz hemencecik “Başımızda ne kadar melanet varsa örgütsüzlüktendir” diyebiliyorsunuz...

Yani bütün mesele adım atmakta...

***

Örgütsüzlüğün belki de en beter yaşandığı yer medyadır. Üstelik bu örgütsüzlüğün sadece kendine değil tüm bir topluma zararı vardır.

Nasıl mı?

Eğer medyada sendika Asil Nadir’le başlayıp Dinç Bilgin ve Aydın Doğan’la devam eden süreçte yok edilmeseydi, haberciler örgütlü olsaydı, havuz medyası diye bir şeyden öyle kolay söz edemezdiniz bugün. Sendika editoryal bağımsızlığı koruyabilirdi, editoryal bağımsızlık da şu veya bu ölçüde mesleki soysuzlaşmayı önleyebilirdi.

Fırıldaklar kendilerine bu kadar geniş bir alan açamazdı. Meslek etiğini gözetme imkanımız olurdu. Rasim Ozan diye bir gündemimiz olmazdı. Hatta Yiğit Bulut bile hayatımıza girmezdi.

Ve kim bilir, bir ara “Çocuğumun okul masrafları var” diye yaptıklarını ettiklerini makul ve de mazur göstermeye çalışan Sevilay Yükselir böyle bir insan haline gelmezdi.

***

Ha, şimdi haklı olarak soracaksınız, “Sen sendikanda örgütlü müsün?” diye. Zamanında Doğan Grubu’nda çalışırken bir avuç arkadaşla sendikalaşma mücadelesi başlatmıştık. Zor iş tabii. Herkesi ayrı ayrı şirketlere kaydeder Aydın Doğan. O zaman gittim, üye oldum sendikaya. Çoğunluğu bir türlü sağlayamadık farklı şirketlerde olduğumuzdan. Toplu sözleşme yetkisi alamadık.

Oradan ayrıldıktan sonra, zaman içinde üyeliğim düşmüş. Yeni öğrendim.

Türkiye Gazeteciler Sendikası önceki gün bizim gazeteden beş arkadaşın sendika üyesi olduğu gerekçesiyle işine son verildiğini açıklayınca düşündüm de, üşenmeyeyim, bugün gidip postaneden e-devlet şifresi alıp sendikaya yeniden üye olmak için başvurayım dedim.

Beni aralarına kabul ederlerse onur duyarım...

Önceki ve Sonraki Yazılar