Hüsnü Mahalli

Hüsnü Mahalli

Gizli savaş-2

ABD Başkanı Obama IŞİD'e karşı savaşı Erdoğan'ın da katıldığı NATO zirvesinde başlattı ve bu savaş için uluslararası bir koalisyonun kurulduğunu açıkladı. Hemen peşinden İstanbul'da değil Cidde'de bir toplantı yapıldı ve Uluslararası Koalisyonun bölgesel ayağı oluşturuldu. Bu oluşumda Türkiye'nin düşman bellediği Mısır, Suudi Arabistan, BAE ve Türkiye dostu Katar da yer aldı. Bu oluşumun IŞiD karşıtı açıklamasına imza atmayan Ankara bir kez daha Suudilerle karşı karşıya geldi. Üstelik Erdoğan BM konuşmasında Suudilerin müttefiki Sisi'ye çok sert bir şekilde yüklenmiş ve bu kavganın bitmeyeceğinin sinyallerini vermişti.
Erdoğan'ın bu yüklenmesine Suudiler ve Mısır hemen karşılık verdi. New-York'ta toplanan İslam İşbirliği Örgütü Bakanlar Komitesi Ankara'nın KKTC ile ilgili bir önerisini reddetti. Bu ilk kez oluyordu. Mısır ve Suudiler ayrıca Türkiye'nin BM Güvenlik Konseyi üyeliğine karşı çok büyük lobi çalışması yaparak seçilmesini engellediler. Ekim 2008'de ilk turda herkesin dostu olduğu için 151 oy alarak seçilen Türkiye önceki gün 60 oy alabildi. İş bununla da kalmadı çünkü Mısır yönetiminin Ermeni Soykırımı konusunda Türkiye karşıtı bir çaba içine girdiği konuşuluyor.
Amerikalıların 5 bin Suriyeli ılımlı militanın Suudi Arabistan'da bir Amerikan üssünde eğitileceğini söylemesi piyasayı daha da kızıştırdı. Suriye kartını kaybetmek istemeyen AKP 'Hayır ben eğiteceğim' diyerek ABD ile pazarlığa tutuştu. Ankara bu eğitmenin yanı sıra Esad'ın düşürülmesi için tampon bölge ve uçuşa yasak bölge planlarını da Amerikalılara kabul ettirmek istiyordu. Hem de IŞİD'in Aynelarab'a saldırdığı bir sırada. Oysa bahane olabilecek bu saldırı bırakın Türkiye ve ABD'yi, aynı zamanda  tüm dünyayı ilgilendiriyordu. Çünkü Kürtlere göre adı Kobani  olan Aynelarab, petrol ve Kürtler eksenli bölgesel ve uluslararası birçok hesabın odağı olmuştu. Durum böyle olunca Kobani'ye sınır komşu olan Türkiye'nin önemi daha da arttı. Yani ABD ile pazarlıklarda Ankara daha şanslı bir konuma geçiyordu. Bunun tersi olmasını isteyen Suudiler hemen atağa geçti. Önce ABD'den 1.2 milyar dolar silah almaya karar verdiler. Peşinden Türkiye'nin bir Arap ülkesi olan Suriye'de yayılmacı bir politika izlediğini söyleyerek medya üzerinden psikolojik savaş başlattılar. İşin ABD'de biteceğini bilen Suudiler bu kez damardan girmeyi denediler. OPEC kotasına uymayarak petrol üretimini arttırdılar ve petrol fiyatlarının düşmesi için ellerinden geleni yapacaklarını söylediler. Bu ise ABD ve AB ülkeleri için yılda 100  milyar dolar daha az para ödemek demektir. Böylesi büyük bir paranın ABD ve AB ülkelerini Türkiye'den uzaklaştırmaya yetmeyebileceğini düşünen Suudiler şantaja da başvurmaktan geri kalmadılar.
Son dönemdeki yumuşamaya rağmen Suudi Dışişleri Bakanı Elfaysal aniden ve çok sert bir şekilde İran'a saldırdı ve İranlıları Suriye'yi işgal etmekle suçladı.
İşin ilginç olan tarafı, bu saldırının zamanlaması idi. Çünkü Elfaysal bunları söylerken 5+1 ülkelerinin İran ile görüşmeleri çok olumlu bir şekilde sona doğru ilerliyordu. Yani Suudiler Batılı dostlarına 'Bizi ciddiye almazsanız işlerinizi bozarız' der gibiydiler.
Hem de herkesin Gazze için Kahire'de toplandığı sırada.
Türkiye'nin çağırılmadığı bu toplantıda Gazze için para toplanacaktı. Ankara'nın 200 milyon dolar yardım taahhüdünde bulunduğu bu toplantıda en büyük havayı Türkiye'nin müttefiki Katar bastı ve 'Ben bir milyar dolar vereceğim' dedi. Verir mi vermez mi bilinmez ama bu paranın gecikmesi durumunda İsrail saldırısı sonucu perişan olan Gazze'li gençlerin çok hızlı bir şekilde IŞİD'e İsveç Hükümeti ve peşinden İngiliz Parlamentosu'nun gerçekte var olmayan Filistin Devleti'ni tanıma kararı belki de bu süreci durdurmaya yöneliktir. Çünkü Filistinli gençler ister Batı Şeria ister Gazze'de olsun 1967'den bu yana devam eden İsrail işgal ve kuşatmasından bıkmış durumda. Üstelik herkes Filistin dostu  gibi görünüyor ama gerçekte herkes ya yalan söylüyor ya da numara yapıyor. Herkes samimi olsaydı Filistin sorunu çoktan çözülmüş olurdu.
Özetle bölgemizdeki durum giderek karışıyor.
Örneğin Türkiye ve Suudiler, Suriyeli ılımlı muhalifleri eğitip silahlandırmak için kendi aralarında yarışır ve bu konuda ABD'yi ikna etmek için tüm kozlarını oynarken devreye İsrail girdi.
İsrail Savunma Bakanı Yaalon, Esad'a karşı savaşan ÖSO ve Nusra gibi ılımlı gruplara yardım etmeye devam edeceğiz' dedi.
Demek istedikleri şey : Muhaliflere Suriye'yi biraz daha yıkmak için tank, top ve her türlü silah vereceğiz ama onlar ılımlı kalacak'.
Ilımlı yani yumuşak ya da siyasi karakter olarak yavşak.
Anlaşılan yarış kızışacak ya da ABD tarafından bilerek daha da kızıştırılacak.
Ama yarışın tarafları ne kadar da ilginç :
Mısır destekli Suudi Arabistan ve 'Ben bu coğrafyayı 400 yıl yönettim' diyen Osmanlı mirasçısı Türkiye.
Arada düşman mı dost mu olduğu anlaşılmayan bir de İsrail var.
İran ise pusuda.
Her an her yerde 'ben varım' diyebilir.
Tıpkı Suudi Arabistan ile 2000 kilometre sınırı olan Yemen'de Şii Husiler'in başkent Sanaa'yı ele geçirme olayında olduğu gibi.
ABD ' Bu IŞİD işi 30 yıl sürer' diyor.
Adamlar bölge yönetimlerinin ne mal olduğunu çok iyi Neden eğlenmesinler ki?


Önceki ve Sonraki Yazılar