
Hüsnü Mahalli
Her Yer Cemaat!
‘Arap Baharı’ ile birlikte, Başbakan Erdoğan Tunus ve Mısır halklarının demokrasi istem ve mücadelelerini sahiplendi. Çünkü orada Müslüman Kardeşler var. Libya'nın NATO tarafından işgal edilmesine destek veren Erdoğan, oradaki Müslüman Kardeşler ve çizgisindeki gruplara her türlü yardımda bulundu. Suriye ise, çok farklı bir olay. Çünkü; Erdoğan ve AKP Hükümeti orada savaşan tüm İslamcı gruplara sınırsız destek sağladı ve dünyanın dört bir yanından Türkiye'ye gelen on binlerce ‘Radikal İslamcı’ katile Suriye'ye giriş izni verdi.
Özetle; Erdoğan Mısır, Tunus ve Libya'da 'mütedeyyin' (*) bir politik tutum içindeydi. Yani; bu ülkelerde ayaklananlar, genel tanımı ile ‘solcu’ olsaydı, AKP bunu umursamazdı. Tıpkı, Bahreyn halkının ayaklanmasını görmezlikten geldiği gibi. Çünkü onlar Şii idi. Bu mezhepsel ayrıntı Erdoğan'ın Suriye politikasını da farklı kıldı. Çünkü ona göre "Suriye'de Alevi Esad vardı ve ona Şii İran, Maliki ve Hizbullah destek veriyor". Böylece Erdoğan'ın bölgeye yönelik 'mütedeyyin' politikası bu kez mezhepsel dürtülerle farklı bir içerik kazandı.
Peki Erdoğan Arap ‘Müslüman Kardeşler’e sahip çıkarken, Türkiye'nin bölgesel ve uluslararası müttefikleri ne yapıyordu?
Herkes kendine yakın bulduğu partiyi, grubu ya da cemaati destekliyordu.
Böylece, bu ülkelerde onlarca farklı grup ve cemaat ortaya çıktı.
Hepsi de, maşallah birbirinden mütedeyyin... Hepsi de süper demokrat!..
Her grup ya da cemaat “En hakiki Müslüman benim” diyor. Suriye'deki ‘Nusra'cılar ile ‘Kaide'ciler zaman zaman, Kuran'ın bir ayeti ya da herhangi bir hadisin yorumundan dolayı birbirini boğazlıyor. Çünkü hepsi de "İslam’ı en iyi biz anlar ve uygularız" diyor.
Peki, bunca grup ve onların ilham kayağı onlarca din adamı arasında hangisi ‘gerçek’ İslam’ı temsil ediyor?
Başbakan Erdoğan ve AKP bu grupları desteklerken, acaba hangi kriterlere göre davranıyorlar? Onlara göre bu gruplardan hangisi gerçek Müslümandır?
Ama esas soru; Türkiye sınırları içinde kendisi gibi mütedeyyin Gülen Cemaati ile kavgalı olan bir AKP, nasıl olur da bölgedeki diğer mütedeyyin grupları sahiplenir?
Yoksa, Gülen Cemaati mütedeyyin değil mi?
Ya da; Gülen Cemaati, AKP’nin mütedeyyinlik kriterlerine uymuyor mu?
AKP - Gülen Cemaati ilişkileri ile ilgili çok şey yazıldı ve söylendi.
AKP'ye göre; “Cemaat, dershane ve yurtlar üzerinden hem para kazanıyor, hem de geleceğin mütedeyyin kadrolarını yetiştiriyor”. İktidar, yani devlet olan ve 'mütedeyyin bir gençlik yetiştirmeyi' amaçlayan AKP'nin ise böyle bir olanağı yok.
AKP bunu ‘İmam Hatip Liseleri’ ile dengelemeye çalışıyor. Üstelik, AKP'nin artı bir avantajı var. Çünkü, AKP iktidar olduğu için uluslararası ilişkilerde Cemaat'ten çok daha önde.
Arap ve İslam alemi için farklı modeller arayan ‘Batı’nın ilgisini çeken AKP; Cemaat ile çekişmesinde avantajlı olmasına karşın, Cemaat de pek zayıf sayılmaz.
Çünkü AKP'nin başında İmam Hatipli Erdoğan var ama Cemaat'in başında bir imam var.
Ayrıca Cemaat'in dünya çapında okulları var ve Gülen, Erdoğan'ın müttefiği ABD'de yaşıyor.
Bu veriler ışığında, AKP ile Cemaat arasında yaşanan gerginliğin ne denli ilginç olduğu görülüyor. Aynı din, mezhep ve kaynaktan beslenen AKP ile Cemaat arasındaki bu kavganın elbette birçok nedeni olabilir. Ama esas neden; belki de 'mütedeyyinlik' ile ilgilidir.
Yani her iki taraf da “Gerçek mütedeyyin benim” demek istiyor.
Peki; bu ülkenin bir gerçeği olarak Cemaat ile mütedeyyinlik konusunda kavgaya girişen Başbakan Erdoğan, nasıl olur da bölgenin eli kanlı mütedeyyin cemaatlerine destek veriyor? Üstelik, bölgenin bu cemaatleri kendi aralarında da kanlı bıçaklı. Nusra ile Kaide arasındaki kanlı katliam haberlerini her gün okuyoruz. Ya Mısır'da şimdilik kanlı-bıçaklı olmayan kavgalara ne demeli? Erdoğan ve Katarlı Şeyhlerin desteklediği ‘Müslüman Kardeşler’in karşısında Selefiler var. Darbeye destek veren Selefilerin arkasında ise, Ankara ve Doha'nın Suriye konusundaki müttefiği Suudi Arabistan bulunuyor.
Tunus ve Libya'da da durum bundan farklı değil.
Ama hiç kimse Suudi ve Katarlı kral ve şeyhlerin mütedeyyinliklerini sorgulamıyor.
Tıpkı hiç kimsenin bu çağdışı, ilkel ve bağnaz kral ve şeyhlerin var olmayan demokrasilerini sorulamadığı gibi.
Türkiye'de ise, AKP ‘Gezi Direnişi’ne destek veren ve aralarında ‘Anti-Kapitalist Müslümanlar’ın bulunduğu herkesten intikam alma peşinde.
Şimdi sırada mütedeyyin müttefikler var.
Onlar da boş durmuyor, durmayacaktır...
Boşuna, Erdoğan'a 'diktatör' demiyorlar.
Kılıçlar çekildi… Bu ilk raundun sonucu ne olur bilinmez ama bu kavganın artık geri dönüşü olmayacaktır.
Bir kere güven sarsılmıştır.
Taksim'de 'üç beş çapulcuya' tahammül edemeyen Erdoğan, devletin ve toplumun birçok kesiminde örgütlü olan Cemaat’e sessiz kalabilir mi?
Mütedeyyinlik bu işin neresinde, varın siz düşünün!
Rahmetli Erbakan şimdi yaşıyor olsaydı, acaba ne derdi bu olup bitenlere?
Bu ülkenin diğer mütedeyyin cemaatleri acaba bu işin neresinde?
“Mütedeyyin ve öz biziz” diyen Arap İslamcıları acaba kimden yana?
Her yer cemaat, her yer Taksim!..
(*) mütedeyyin: dini bütün, dindar.