
Hüsnü Mahalli
Şamata
1979-1989 döneminde Afganistan’da Sovyet İşgali’ne ve ‘Allahsız Komünistler’e karşı savaşan tüm grupların arkasında CIA, Pakistan ve Suudi Arabistan istihbarat örgütleri vardı. Tüm bu gruplara para, silah ve eleman desteği Pakistan üzerinden yapılıyordu. Bunun için de, Pakistan- Afganistan sınırında, binlerce militan yetiştirmek için ‘din okulları’ açılmıştı. Sovyetler çeklince, bu kez bu bağnaz ve çağdışı Radikal İslamcı gruplar birbirini boğazlamaya başladı. Bunun üzerine; CIA, Pakistan ve Suudi İstihbarat örgütleri bir kez daha devreye girdi ve Taliban örgütü kuruldu. Kuran; Askeri İstihbarat Şefi General Müşerref idi. Hem de Sosyal Demokrat Benazir Butto’nun başbakanlığı döneminde. Çünkü; İngiltere’de okuyan Butto, 1979’da idam edilen babasından devraldığı partideki sol kesimden kurtulmak ve bu vesileyle ‘Batı’ya yanaşmak istiyordu. Böylece; Molla Ömer liderliğindeki Taliban kısa bir süre içinde güçlendi ve Eylül 1996’da diğer tüm grupları tasfiye ederek Kabil’de iktidar oldu. Ancak Molla Ömer, o sıralar ABD ile arası bozulan Kaide lideri Bin Ladin’e kapılarını açınca, Washington bundan rahatsız oldu. Kabil ile Washington’ın arası giderek bozuluyordu. ABD’nin müttefiği Pakistan ordusuysa, Keşmir sorunundan dolayı İslamcılara ihtiyacı olduğu için, Taliban’a ve onun Pakistan’daki uzantılarına dokunmuyordu. ‘11 Eylül’ün kokusu geliyordu...
Bunun üzerine; Ekim 1999’da ABD, ‘stratejik müttefik’ Genelkurmay Başkanı Müşerref’ten, Başbakan ve İslami Birlik Partisi Lideri Navaz Şerif’e karşı darbe yapmasını istedi. Bunu fark eden Şerif, yurt dışından dönen Müşerref’in uçağına iniş izini vermedi. Ama hazırlıklı olan Müşerref, havadayken adamlarına “Darbe yapın” dedi.
Öyle de oldu.
Şerif, Suudi Arabistan’a sürgüne gönderildi ve General Müşerref ‘başkan’ oldu. Demokrasi sevdalılarından hiç ses çıkmadı.
11 Eylül 2000’de ise, Kaide’nin bildik saldırısı oldu ve iki ay sonra Afganistan işgal edildi. Sonrası malum… Pakistan, ABD’nin Afganistan’a yönelik tüm operasyonlarında hep önemli ülke oldu. Karşılığında, Müşerref maddi ve manevi çok şey kazandı ve Ağustos 2008’e kadar başkan olarak kaldı. Çünkü; Afganistan’da başarısız olan ABD, hem bu ülkede, hem de Pakistan’da artık yeni yüzler istiyordu. Üstelik, 2007’de ‘Pakistan Talibanı’ kurulmuştu ve bu örgüt ‘Afganistan Talibanı’na müthiş destek veriyordu. Müşerref’ten kurtulma çabası içine giren ABD, 2007’de eski başbakan ve sürgündeki Benazir Butto’yu ülkeye geri soktu ama Müşerref’in adamları onu öldürdü. Lübnan’da, eski Başbakan Hariri’nin öldürülmesinde kıyameti koparan ABD, Benazir konusunda sessiz kalmayı tercih etti. Müşerref ise, birlikte çalıştığı eski müttefiği Benazir Butto’dan kurtulmuştu ama ABD’nin baskısıyla yaptırılan seçimlerde Butto’nun Halk Partisi iktidar oldu. Yolsuzluklarından dolayı 5 yıl hapis yatan Benazir’in kocası Asıf ise cumhurbaşkanı seçildi. Bu iktidar da, ayakta kalabilmek için, ABD’nin tüm isteklerine ‘Evet’ dedi. CIA, Pakistan’ın her yerinde cirit atıyor ve casus uçakları durmadan ‘Pakistan Talibanı’ liderlerini öldürüyordu. Bu da yetmedi; Pakistan istihbaratı, Kaide lideri Bin Ladin’in 2 Mayıs 2011’de öldürülmesine bile göz yumdu. Ancak ABD desteğine rağmen, Halk Partisi’nin iktidarı uzun sürmedi. Çünkü; ABD Afganistan’da çuvallamış ve 2.643 kilometrelik Pakistan- Afganistan sınırını kontrol etmesinin imkansız olduğunu, geç de olsa anlamıştı. Üstelik; İran’ın nükleer programına kıyameti koparan ABD ve müttefiği İsrail, her nedense, Pakistan’ın nükleer bombalarını görmezlikten geliyordu.
Bu çelişkiyle yetinmeyen ABD, Pakistan’da Taliban liderlerini avlıyor ama Kabil’de ‘Molla Ömer Talibanı’yla barışmanın yollarını arıyordu. Böyle bir ortamda, mayıs sonunda yapılan seçimlerde, bu kez eski Başbakan İslamcı Navaz Şerif tekrar seçildi. Londra’dan ülkesine dönen Müşerref ise, 1999’da devirdiği yeni Başbakan Şerif tarafından gözetim altında alındı. Müşerref’in ordu içinde çok adamı var ve her an her şey olabilir bu ülkede... Tıpkı; Taliban Lideri Mahsud’un öldürülmesi gibi. Oysa Şerif, eylülde Washington’a gitmiş ve Obama’dan casus uçaklarının saldırılarına son vermesini istemişti. O da “Olur” demiş ve Şerif’e 1,2 milyar dolar para vermişti! Ve dört gün önce, Amerikan casus uçakları Taliban Lideri Mahsud’u öldürdü. Oysa, ‘İslamcı’ Şerif, Taliban ile barış yapmayı hedefliyordu.
Peki şimdi ne olacak ?
Hiçbir şey!.. ABD oyuna devam edecek. Çünkü; Taliban, Kaide ve benzeri tüm Radikal İslamcı örgütlerin kurucusu ABD’dir. Afganistan ve Pakistan, İslam alemindeki tüm radikallerin mezun olduğu medreseler gibi... Bugün, savaşmak için dünyanın dört bir yanından Suriye’ye giden tüm radikaller, bu medreselerin ideolojik kaynaklarından ve Suudi paralarından beslenmişlerdir. Sonra ABD çıkıp; Kaide, Taliban, Nusra ve benzeri örgütleri ‘terör listesi’ne alıyor.
Yani herkesle dalga geçiyor!
Onlar için, her şey şamata.
Bizim için ise, her zaman kan ve gözyaşı.
Bazıları için de, aptal yerine konulmak.